Erdoğan’dan AB’ye ‘tam üyelik’ çağrısı
Bu yıl dördüncüsü düzenlenen Antalya Diplomasi Forumu’nun (ADF2025) açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği tam üyeliğinin halen Türkiye’nin stratejik bir hedefi olduğunu söyledi. Erdoğan, “Diyoruz ki, eğer Avrupa Birliği mevcut sınamaların üstesinden gelmek, yeniden yapılanan küresel sistemde hak ettiği şekilde temsil edilmek istiyorsa, buna göre davranmalı, bagajlarından kurtulmalı ve Türkiye tam üye olarak birlikteki sandalyesine bir an önce kavuşmalıdır” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın himayelerinde Dış İşleri Bakanlığı’nın ev sahipliğinde 11-13 Nisan 2025 tarihlerinde “Ayrışan Dünyada Diplomasiyi Sahiplenmek” ana temasıyla bu yıl dördüncüsü gerçekleşen Antalya Diplomasi Forumu 2025’in (ADF2025) resmi açılışı yapıldı. ADF2025’e 140’ı aşkın ülkeden 20’yi aşkın Devlet/Hükümet Başkanı, 50’den fazlası Dışişleri Bakanı olmak üzere 70’i aşkın Bakan, yaklaşık 60 üst düzey uluslararası kuruluş temsilcisi ile aralarında öğrencilerin de bulunduğu 4 bini aşkın konuk katıldı.
Törenin resmi açılışını yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, forumun tertip edilmesine vesile olan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a ve forumun hayata geçirilmesine öncülük eden Mevlüt Çavuşoğlu’na teşekkür eden Erdoğan, “’Ayrışan Dünyada Diplomasiyi Sahiplenmek’ temasıyla düzenlenen forum kapsamında icra edilecek panellerin, görüşmelerin hepimize verimli bir ufuk turu yaptırmasını temenni ediyorum. Dünyada dış politika ve uluslararası ilişkiler alanında önde gelen etkinlikler arasında yerini alan foruma özellikle yoğun ilgiden memnuniyet duyuyoruz. Bugün burada çatışmaların yerine diyaloğu, kutuplaşmanın yerine ortak aklı, güç yarışının yerine küresel vicdanı tercih ettiğimizi hep birlikte dünyaya bir kez daha ilan ediyoruz. Antalya'dan tüm dünyaya verdiğimiz bu barış ve dostluk mesajları Antalya Diplomasi Forumu'nu muadillerine göre farklı bir yerde konumlandırıyor. Her yıl olduğu gibi üç gün boyunca binlerce katılımcı kritik bölgesel ve küresel konularda fikir alışverişinde bulunup çözüm önerilerini ele alacaklar. Küresel diplomasinin kalbi üç gün boyunca yine Antalya'da atacak. Foruma yapacağınız değerli katkılar için her birinize şimdiden şükranlarımı sunuyorum” dedi.
“DÜNYA BEŞTEN
BÜYÜKTÜR! ÇÜNKÜ İNSANLIK BEŞTEN BÜYÜKTÜR”
“Diplomasinin insani, girişimci ve geleceğe yönelik plan yapabilme kabiliyetini daha fazla öne çıkarmamız gerektiği anlaşılıyor” diyerek sözlerine devam eden Erdoğan, “Dünya beşten büyüktür! Çünkü insanlık beşten büyüktür. Bu tespiti yaparken amacımız böyle bir anlayışın hakim kılınmasıdır. Türkiye sahip olduğu tecrübe, tarihi, beşeri, kültürel zenginlik ve derinlik dolayısıyla dünyaya bu mesajı en rahat verebilecek ülkelerden biridir. Burada öncelikle bir hakikati dikkatinize getirmek arzusundayım. Biz sorunların uzağında, konforlu bir coğrafyada yer alan bir ülke değiliz. Stratejik önemi yüksek olduğu kadar krizlere gebe bir ülkede bulunuyoruz.
Bu tarih boyunca da
hep böyleydi. İşgal girişimleri, Haçlı seferleri, emperyalist oyunlar,
karışıklık çıkarma, istikrarsızlık üretme teşebbüsleri çevremizde hiç eksik
olmadı. Birinci Dünya Savaşı'ndan Soğuk Savaş'a kadar büyük güçler arasındaki
yıkıcı rekabetin en fazla hırpaladığı, en fazla olumsuz etkilediği coğrafya
yine burasıydı. Bugün de uluslararası siyasetin gündemini domine eden birçok
sorun, savaş, kriz ve gerilim yine bizim yakın çevremizde cereyan ediyor. Şunu
da iftiharla söylemek durumundayım. Biz bu coğrafyanın sadece sakinleri değiliz,
aynı zamanda sahipleriyiz” ifadelerini kullandı.
“BARIŞIN SAVAŞTAN
DAHA FAZLA EMEK İSTEDİĞİNİN GAYET FARKINDAYIZ”
“Bin yıldır buradayız, bu topraklardayız. İnşallah daha nice
asırlar boyunca yine burada olacağız” diyerek konuşmasına devam eden Erdoğan,
şu ifadeleri kullandı:
“İnsanlık tarihiyle yaşıt olan bölgemizin bu köklü tarihine
uygun olarak medeniyetin, huzurun, güvenliğin, barışın coğrafyası olmasını
istiyoruz. Biz artık çatışmanın değil, uzlaşmanın; ayrışmanın değil, ittifakın;
kan, gözyaşı, acı ve gerilimin değil, refahın ve istikrarın egemen olduğu bir
bölge görmek, böyle bir dünyada yaşamak, evlatlarımıza böyle bir dünya bırakmak
istiyoruz. Elbette bunun kolay olmadığını biliyoruz. Barışın savaştan daha
fazla emek istediğinin gayet farkındayız. Ama biz kolayı değil, her zaman zoru
seçtik. Bugün de zor olanın tarafındayız. Bu anlayışla Ukrayna, Sudan, Libya,
Somali gibi yakın dostluğumuz olan ülkelerde nasıl barış ve istikrar için
mücadele ediyorsak, Afrika ve Asya'da da arabuluculuk ve kolaylaştırıcılık gibi
inisiyatiflerle sorumluluk üstleniyoruz. Komşularımızla iyi ilişkiler tesis
ederek, işbirliği imkanlarını, ticaret imkanlarını genişleterek, ayrıca çatışan
taraflar arasında diyalog köprüleri kurarak ülkemizin etrafında bir barış ve güvenlik
kuşağı oluşturmak çabasındayız.”
“ZULÜM İLE ABAD
OLUNMAZ DİYORUZ”
Erdoğan, “Şunu tüm samimiyetle bugün bir kez daha belirtmek
isterim. Bizim kimsenin toprağında, egemenliğinde, kaynaklarında gözümüz yok.
Türkiye olarak nerede varlık gösteriyorsak, orada yerin altındakilerle değil,
yerin üstündekilerle, yani insanlarla, yani canla ilgileniyoruz. Şunu
unutmayalım. Zulüm ile abad olunmaz diyoruz. Sömürü ve çatışma üzerine müreffeh
bir gelecek inşa edilmez diyoruz” ifadelerini sözlerine ekledi.
“FİLİSTİN HALKINA
KARŞI APAÇIK BİR SOYKIRIM UYGULANIYOR”
Filistin’de yaşanan insanlık dramına değinen Erdoğan, “Şimdi
değerli dostlarım, küresel vicdanı ve adaleti en fazla yaralayan meselelerin
başında malumunuz Filistin'deki, özellikle de Gazze'deki zulüm geliyor. İsrail
bir buçuk senedir en temel insan haklarını hiçe sayarak, uluslararası hukuku
ayaklar altına alarak Filistin halkına karşı apaçık bir soykırım uyguluyor.
Buna karşı sesimizi yükseltmek, bu zulme itiraz etmek, buna olabilecek en güçlü
tepkiyi vermek bizim sadece kardeşlik değil, aynı zamanda insanlık
vazifemizdir, insanlığımızın bir gereğidir. Çünkü hepimiz bir kalp taşıyoruz.
İsrail'in katliamlarına sessiz kalmak bu suça ortak olmaktır” diyerek tepkisini
dile getirdi.
“İSRAİL YÖNETİMİ
BUGÜNE KADAR 211 GAZETECİYİ KATLETTİ, ÖLDÜRDÜ”
İsrail’in saldırıları sonucu hayatını kaybeden Ahmet Mansur’a değinen Erdoğan, “Bakınız daha birkaç gün önce Han Yunus şehrinde gazetecilerin kaldığı bir çadır İsrail kuvvetleri tarafından bombalandı. Bu saldırıda üç gazeteci hayatını kaybetti. Yine 9'u medya mensubu 10 kişi ağır şekilde yaralandı. Şehit edilenlerin de biri Ahmet Mansur adında bir gazeteciydi. Saldırının ardından çadırın içinde diri diri yanan Ahmet Mansur'un görüntüleri bir yandan hepimizi dehşete düşürürken, diğer taraftan İsrail'in işlediği savaş ve insanlık suçlarını da bir kez daha gözler önüne serdi. İsrail yönetimi bugüne kadar 211 gazeteciyi katletti, öldürdü.
Sadece bu sabah Han
Yunus'ta aynı aileden 7'si çocuk 10 kişi şehit oldu. Şimdi bunun adı barbarlık
değilse soruyorum, nedir? Ambulansın içinde yaralılara yardıma giden sağlık
personelini infaz etmek, soruyorum sizlere, haydutluk değilse nedir? Masum
bebekleri, çocukları, yıkıntılar arasında hayata tutunmaya çalışan kadınları
acımasızca katletmek korkaklık değilse, soruyorum Allah aşkına bu nedir? 360
kilometrekareye hapsettiği, insani yardım girişine izin vermediği, aylardır
açlığa, susuzluğa, ilaçsızlığa mahkum ettiği bir halkın üzerine çocuk, kadın,
yaşlı, sivil demeden bomba yağdırmak, gaddarlık değil midir? Soruyorum sizlere.
Elimizi vicdanımıza koyalım ve şu soruyu lütfen kendimize soralım.
"Savaşta dahi olsa meşru bir devlet böyle hareket eder mi?" Bunun adı
devlet terörü değil midir? Onun için İsrail terör devletidir. Başka bir isim
olamaz” ifadelerine yer verdi.
“Saldırıların başladığı günden bu yana 101 bin tonun
üzerinde insani yardım malzemesini bölgedeki kardeş ülkelerin de desteğiyle
Gazze'ye gönderdik” diye konuşan Erdoğan, “İnşallah bundan sonra da Gazzeli
mazlumlara yardım elimizi uzatmaya devam edeceğiz. İsrail'in Gazze'deki devlet
terörü devam ettikçe, ateşkes çabaları sabote edildikçe, masumların üzerine
bomba yağdıkça bölgemize kalıcı barışın gelmesi oldukça zordur. Tekrar
vurguluyorum. Ortadoğu'da barış ancak İsrail-Filistin meselesinin iki devletli
çözümü temelinde mümkündür. Bu da 1967 sınırları dahilinde başkenti Doğu Kudüs
olan özgür, egemen ve toprak bütünlüğüne haiz bir Filistin devletinin
kurulmasına bağlıdır. Başta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi olmak üzere uluslararası
toplumun tüm üyelerini bir kez daha sorumluluk üstlenmeye, akan kanı
durdurmaya, Filistin halkının yanında olmaya davet ediyorum” dedi.
“SURİYE HALKI ACIYA,
ZULME VE SAVAŞA DOYMUŞTUR”
Açıklamalarına bölgedeki sorunları ele alarak devam eden
Erdoğan, “Burada altı çizilmesi gereken bir diğer husus da şudur: İsrail
özellikle Lübnan'a ve Suriye'ye yönelik saldırılarıyla bölgenin istikrarını
doğrudan tehdit eden sorunlu bir ülkeye dönüşüyor. İsrail'in saldırıları
DEAŞ'la mücadele çabalarını da sekteye uğratıyor. Suriye'de etnik ve dini
aidiyetleri kaşıyarak, ülkedeki azınlıkları hükümete karşı kışkırtarak 8 Aralık
devrimini dinamitlemeye çalışıyor. Bakın Türkiye'nin bu konudaki tutumu gayet
nettir. Biz komşumuz Suriye'de 14 yıl süren çatışma ve istikrarsızlığın yükünü
en fazla çeken, bunun bedelini ödeyen ülkelerden biriyiz. 8 Aralık devrimiyle
sadece Suriye'de değil, tüm bölgemizde kalıcı istikrarın tesisine yönelik
yakalanan fırsatın heba edilmesine izin veremeyiz. Suriye'nin yeni bir
istikrarsızlık girdabına sürüklenmesine göz yummayız. Toplam 911 kilometre
uzunluğunda sınıra sahip olduğumuz komşumuz Suriye'nin toprak bütünlüğünü,
istikrarını ve güvenliğini kendimizden ayrı görmediğimizi burada özellikle dile
getirmek istiyorum. Suriye halkı acıya, zulme ve savaşa doymuştur. Suriyeli
kardeşlerimize bunları tekrar yaşatma niyeti olanlar, hesaplarını buna göre
yapmalıdır. Soğukkanlılığımızı, sabrımızı, meseleleri diyalog yoluyla çözme
tavrımızı kimse yanlış anlamamalı, yanlış yorumlamamalı. Sükunetimiz birilerini
çok hatalı heveslere sürüklememelidir” ifadelerini kullandı.
“SURİYE İÇİN GEREKLİ
BÜTÜN ADIMLARI ATMAYI SÜRDÜRECEĞİZ”
“Biz dış politikada gizli niyetlerle, gizli ajandalarla
değil, ilkelerle hareket eden bir ülkeyiz” diye belirten Erdoğan, “Biz kendi
vatandaşlarımız için istediğimiz kadar, çok samimi bir şekilde, bölgedeki
herkes için, köken ve din ayrımı olmadan tüm bölge halkları için barış
istiyoruz, istikrar istiyoruz, refah ve güvenlik istiyoruz. Suriye'nin toprak
bütünlüğü ve istikrarının muhafazası noktasında Sayın Trump ve Sayın Putin
başta olmak üzere bölgede nüfuz sahibi tüm aktörlerle anlayış birliği
içindeyiz, çok yakın diyalog halindeyiz. Gerek bu anlayış birliği, gerek
ülkemizin güvenlik planlamaları, gerekse Suriye hükümetiyle aramızdaki
mutabakatlar çerçevesinde gerekli bütün adımları atmayı kararlılıkla
sürdüreceğiz” diye vurguladı.
“TÜRKİYE ÜÇ KITANIN
MERKEZİNDE YER ALAN BİR ÜLKEDİR”
Türkiye’nin üç kıtanın merkezinde yer alan bir ülke olduğunu
hatırlatan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şöyle devam etti:
“Biz Avrupa ülkesi olduğumuz kadar bir Asya ve Afrika
ülkesiyiz. Bu üç kıtanın tüm halklarıyla aramızdaki müstesna bağları daha da
ileri taşımanın, komşuluk hukukumuzu geliştirmenin mücadelesini veriyoruz.
Asya'nın küresel siyaset ve ekonomide yükselen konumuna paralel olarak 'Yeniden
Asya' açılımımızla Asya ülkeleriyle siyasi temas ve istişareleri her geçen gün
artırıyoruz. Keza, Afrika ortaklık politikamızla kazan-kazan yaklaşımıyla
işbirliğimiz gelişiyor.”
“AVRUPA BİRLİĞİ TAM
ÜYELİĞİ HALEN ÜLKEMİZİN STRATEJİK HEDEFİDİR”
Türkiye’nin Avrupa Birliği hedeflerine ilişkin açıklamalarda
bulunan Erdoğan, “Öte yandan, Türkiye'nin Avrupa Birliği hedefinden
uzaklaştığına dair iddia ve eleştirilerin bizim nokta-i nazarımızda hiçbir geçerliliği
yoktur. Avrupa Birliği tam üyeliği halen ülkemizin stratejik hedefidir. Ancak
kimi zaman korkulardan, kimi zaman ön yargılardan, kimi zaman da Birliği
içeriden esir almış aktörlerden dolayı Avrupa Birliği, üyelik sürecimizin
ilerletilmesi hususunda gereken iradeyi sergileyemiyor. Daha doğru bir
ifadeyle, bugün kimi Avrupa ülkeleri, bundan üç çeyrek asır önce Avrupa
Birliği'ne hayat veren ufku, cesareti ve stratejik bakış açısını maalesef
ortaya koyamıyor. Diyoruz ki, eğer Avrupa Birliği mevcut sınamaların üstesinden
gelmek, yeniden yapılanan küresel sistemde hak ettiği şekilde temsil edilmek
istiyorsa, buna göre davranmalı, bagajlarından kurtulmalı ve Türkiye tam üye
olarak birlikteki sandalyesine bir an önce kavuşmalıdır. Biz üyelik sürecimizi
ilerletme noktasında hazırız ve kararlıyız. Avrupa Birliği'nden de somut
adımlar atmasını bekliyoruz” diye belirtti.
“Müttefikimiz ve stratejik ortağımız Amerika Birleşik
Devletleri ile 100 milyar dolarlık ticaret hedefimize büyük önem veriyoruz”
diyen Erdoğan, “Başkan Trump'ın ikinci döneminde kendisiyle olan yakın
dostluğumuzun da katkısıyla Amerika'yla ilişkilerimizin her alanda
serpileceğine inanıyorum. Köklü bir geçmişe sahip olduğumuz Rusya
Federasyonu'yla ilişkilerimiz çok boyutlu bir zeminde günden güne gelişiyor.
Ortak coğrafyayı paylaştığımız Rusya ile işbirliğimizi karşılıklı menfaat ve
saygı temelinde ilerletmekte kararlıyız. Dördüncü yılına giren Rusya-Ukrayna
Savaşı'nın adil ve sürdürülebilir bir barış anlaşmasıyla sona erdirilmesi
önceliğimiz olmaya devam ediyor. Karadeniz girişimi, esir takası ve İstanbul
süreci başta olmak üzere birçok adım attık. İlk günden beri muhafaza ettiğimiz
dengeli ve proaktif tutumumuzu inşallah aynı şekilde sürdüreceğiz. Yine bu
dönemde Asya, Afrika ve Latin Amerika dostlarımızla ilişkilerimizi de
geliştirmenin gayretinde olacağız. Gümrük tarifeleri üzerinden kızışan ticari
rekabetin yıkıcı hale gelmemesi için elimizden geleni yapmaktayız. Şoklara
karşı dirençli ekonomisiyle Türkiye bu süreci sadece sorunsuz atlatmakla kalmayacak,
Allah'ın izniyle yeni dönemin kazananlarından da biri olacaktır” diye konuştu.
FİDAN: MARKA DEĞERİNE
ULAŞMIŞ SAYGIN BİR BULUŞMA NOKTASI
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Antalya Diplomasi Forumu’nun
açılışında yaptığı konuşmada, “Akdeniz'in kalbinde sadece bir forum değil,
insanlığın ortak vicdanı temsil eden bir fikir zemini inşa ediyoruz. Olağanüstü
gelişmelerin yaşandığı bir dönemde bu forumu gerçekleştiriyoruz. Forumumuz,
ayrışan bir dünyada diyaloğun ve diplomasinin nabzını nasıl attığını küresel
bir merkeze haline gelmiştir. Her yıl daha da büyüyen bu çatı, kuzeyle güneyi,
doğuyla batıyı, devlet adamlarıyla düşünce insanlarını, diplomatlarla gençleri
aynı masa etrafında oluşturmaktadır. Bu senede de forumuz, farklı sesleri,
perspektifleri ve çözüm arayışlarını bir araya getirmektedir. Dördüncüsünü
gerçekleştirdiğimiz bu forumun ruhunu oluşturan temel değerler çok seslilik,
kapsayıcılık ve ortak akıldır. Bu yapısıyla forum kısa sürede uluslararası
alanda marka değerine ulaşmış saygın bir buluşma noktası haline gelmiştir”
dedi.
“YENİ ORTAKLIK
ARAYIŞLARINI BERABER TASARLAYACAĞIZ”
“Uluslararası düzeyde etkisi, itibarı ve geniş katılım
profiliyle formumuz öne çıkmış durumdadır” diyerek sözlerine devam eden Fidan
şu ifadeleri kullandı:
“Bu yönüyle Antalya Diplomasi Forumu'nun dünya çapında bir
ihtiyaca cevap verdiğini çok şükür görmekteyiz. Formumuzun bu yıl ki teması
Ayrışan Dünyadan Diplomasiyi Sahiplenmek. Yaşanan dönüşüm süreçlerinin bu
temayla içerik bakımından zengin perspektif bakımından derin çözüm arayışı
bakımından da son derece anlamlı bir 3 gün boyunca dünyanın karşı karşıya
olduğu adalet, güvenlik ve yönetim krizlerine ışık tutmaya çalışacağız. Yaşanan
dönüşüm süreçlerini mercek altına alacak değişimin dinamiklerinin daha iyi
anlaşılmasını hedefleyeceğiz. Arabuluculuktan bölgesel ve küresel iş birliğine
kurumsal ve normatif reformlardan diplomasinin yeniden işler hale getirmesine
kadar mevcut sorunlara yönelik çözüm yollarını inşallah burada ele alacağız.
Yeni ortaklık arayışlarını beraber tasarlayacağız. Ayrıca formumuza ve ortak
aklın rehberliğiyle sürdürülebilir çözümler üretmeyi mümkün kılacak bir düşünce
ve diplomasi iklimi yaratmayı da hedefliyoruz. Böylelikle diplomasiyi yeniden
sahiplemeyi amaçlıyoruz.”
“BUGÜN DİPLOMASİYİ
KORİDORLARDAN VE MASALARDAN İBADET GÖRMEK YANLIŞ OLUR”
“Yaşadığımız çağ sadece teknolojik dönüşümün, sadece politik
kaymaların değil, aynı zamanda diplomasinin doğasının da kökten değiştiği bir
dönem haline gelmiştir” diyerek açıklamalarına devam eden Fidan, “Bugün
diplomasiyi koridorlardan ve masalardan ibadet görmek yanlış olur. Yeni çağda
diplomasi daha çok katmanlı ve daha çok dinamik bir anlayış talep etmekte. Bir
başka ifadeyle, uluslararası ilişkiler, bugün görülmez ağlarla örülü, sabit
çizgilerden uzak dinamik bir evreni temsil etmekte. Eskiden bilgenin yolculuğu
yavaş, zahmetli ve seçkinciydi. Geçmişte yıllar süren fiziksel, kültürel ve
coğrafi bir serüvenle aktarılan bilgi, bugün saniyeler içinde dünyanın öbür
ucuna ulaştırabildiğimiz bir mesaj veya veriye dönüşmüş durumda. Dijital çağın
getirdiği gerçek zamanlı iletişim, diplomasi platini de kökten dönüştürmüştür.
Bilginin yolculuğu gibi hızla yayılan bir şey daha var. Bu avantajla gelen bir
dezavantaj daha var maalesef. Uluslararası krizler ve mücadeleler, siber
saldırılar, dezenformasyon, yapay zekalı tehditler, enerji güvenliği ve ticaret
savaşları. Bunların her biri artık küresel güvenlik kadar diplomatik zekanın da
konusu haline gelmiş durumdalar. İşte bu nedenle diplomasi artık yalnızca devletler
arası bir araç değil, insanlığın ortak geleceğini şekillendiren bir zihin işi
olmuş durumda” diye konuştu.
Uluslararası düzlemde aklı selim ve adalete dayanan gerçekçi
politikalara ve etkin diplomasiye her zamankinden daha fazla ihtiyaç bulunduğunu
kaydeden Fidan, “Meselemiz çok kutupluluğun doğru yönetilebilmesidir. Aynı
zamanda küresel yönetişimin daha kapsayıcı hale getirilmesi şarttır. Ancak bu
sayede Sayın Cumhurbaşkanımızın da vurguladıkları üzere daha adil bir dünya
inşallah inşa edilebilecektir. Bu hedef yalnızca söylemlerle değil,
uluslararası kuruluşların da bu ülkeye göre yeniden şekillendirmesiyle mümkün
olacaktır” diye belirtti.
“BM GÜVENLİK KONSEYİ
GAZZE'DEKİ KATLİAM KARŞISINDA SESSİZ VE ETKİSİZ KALMIŞTIR”
Birleşmiş Milletler’in uluslararası toplumun barış ve adalet
beklentilerini karşılayamadığının altını çizen Bakan Fidan, “Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi gücün tarafını tutan bir düzeni temsil eder hale
gelmiştir. Bunun en açık örneği Gazze'dir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi,
Gazze'deki katliam karşısında sessiz ve etkisiz kalmıştır. Sessizlik büyüdü,
adaletsizlik derinleşti, vicdanlar kanadı. Bu tablonun adı ise karşımıza
meşruiyet krizi olarak çıktı. 21. yüzyılda yeni uluslararası düzenin zemini
hazırlanırken öncelikle bu meşruiyet krizinin aşılması gerekmektedir.
Uluslararası kamuoyunun adalet çağrıları her yerde yankılanmakta, artık mızrak
çuvala sığmamaktadır. Adil ve kalıcı temellere dayanmayan her düzen yıkılmaya
mahkumdur. Bu nedenle dünya sisteminin merkezinde artık güç değil, hak hakim
olmalıdır” şeklinde konuştu.
“Türkiye krizlerin tam kalbinde, gerilimlerin orta yerinde
ama çözümünde, merkezinde duran bir ülkedir” diyerek konuşmasına devam eden
Fidan, “Bugün Türkiye, Gazze için sesini yükselten, Ukrayna için barış çağrısı
yapan, Suriye için istikrar ve yeniden imarı savunan, Kafkaslarda, Balkanlarda
ve Afrika'da iş birliği inşa eden bir aktördür. Bu duruşumuz sadece
coğrafyamızdan değil, tarihimizden ve milletimizin vicdanından
kaynaklanmalıdır. Aynı zamanda Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde şekillenen
bağımsız ve proaktif dış politika vizyonumuzdan güç almaktadır. Bu vizyonumuzla
haksızlık karşısında adaleti eşitsizlik karşısında hakkaniyeti zulüm karşısında
mazlumları savunmaktayız. Bu hakikatleri açık yüreklikle ifade edebilmek ve
uluslararası düzlemde adaletin ve hakkın sesi olabilmek cesaret işidir. Bu
nedenden dolayı Sayın Cumhurbaşkanımıza da şükranlarımızı arz ediyoruz. Sayın
Cumhurbaşkanım sahip olduğunuz cesaret ancak güçlü bir halk iradesine dayanan ve
yüksek meşruiyetle hareket eden liderlerin gösterebileceği bir duruştur” diye
konuştu.