Erdoğan’dan AB’ye ‘tam üyelik’ çağrısı

Bu yıl dördüncüsü düzenlenen Antalya Diplomasi Forumu’nun (ADF2025) açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği tam üyeliğinin halen Türkiye’nin stratejik bir hedefi olduğunu söyledi. Erdoğan, “Diyoruz ki, eğer Avrupa Birliği mevcut sınamaların üstesinden gelmek, yeniden yapılanan küresel sistemde hak ettiği şekilde temsil edilmek istiyorsa, buna göre davranmalı, bagajlarından kurtulmalı ve Türkiye tam üye olarak birlikteki sandalyesine bir an önce kavuşmalıdır” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın himayelerinde Dış İşleri Bakanlığı’nın ev sahipliğinde 11-13 Nisan 2025 tarihlerinde “Ayrışan Dünyada Diplomasiyi Sahiplenmek” ana temasıyla bu yıl dördüncüsü gerçekleşen Antalya Diplomasi Forumu 2025’in (ADF2025) resmi açılışı yapıldı. ADF2025’e 140’ı aşkın ülkeden 20’yi aşkın Devlet/Hükümet Başkanı, 50’den fazlası Dışişleri Bakanı olmak üzere 70’i aşkın Bakan, yaklaşık 60 üst düzey uluslararası kuruluş temsilcisi ile aralarında öğrencilerin de bulunduğu 4 bini aşkın konuk katıldı.

Törenin resmi açılışını yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, forumun tertip edilmesine vesile olan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a ve forumun hayata geçirilmesine öncülük eden Mevlüt Çavuşoğlu’na teşekkür eden Erdoğan, “’Ayrışan Dünyada Diplomasiyi Sahiplenmek’ temasıyla düzenlenen forum kapsamında icra edilecek panellerin, görüşmelerin hepimize verimli bir ufuk turu yaptırmasını temenni ediyorum. Dünyada dış politika ve uluslararası ilişkiler alanında önde gelen etkinlikler arasında yerini alan foruma özellikle yoğun ilgiden memnuniyet duyuyoruz. Bugün burada çatışmaların yerine diyaloğu, kutuplaşmanın yerine ortak aklı, güç yarışının yerine küresel vicdanı tercih ettiğimizi hep birlikte dünyaya bir kez daha ilan ediyoruz. Antalya'dan tüm dünyaya verdiğimiz bu barış ve dostluk mesajları Antalya Diplomasi Forumu'nu muadillerine göre farklı bir yerde konumlandırıyor. Her yıl olduğu gibi üç gün boyunca binlerce katılımcı kritik bölgesel ve küresel konularda fikir alışverişinde bulunup çözüm önerilerini ele alacaklar. Küresel diplomasinin kalbi üç gün boyunca yine Antalya'da atacak. Foruma yapacağınız değerli katkılar için her birinize şimdiden şükranlarımı sunuyorum” dedi.


“DÜNYA BEŞTEN BÜYÜKTÜR! ÇÜNKÜ İNSANLIK BEŞTEN BÜYÜKTÜR”

“Diplomasinin insani, girişimci ve geleceğe yönelik plan yapabilme kabiliyetini daha fazla öne çıkarmamız gerektiği anlaşılıyor” diyerek sözlerine devam eden Erdoğan, “Dünya beşten büyüktür! Çünkü insanlık beşten büyüktür. Bu tespiti yaparken amacımız böyle bir anlayışın hakim kılınmasıdır. Türkiye sahip olduğu tecrübe, tarihi, beşeri, kültürel zenginlik ve derinlik dolayısıyla dünyaya bu mesajı en rahat verebilecek ülkelerden biridir. Burada öncelikle bir hakikati dikkatinize getirmek arzusundayım. Biz sorunların uzağında, konforlu bir coğrafyada yer alan bir ülke değiliz. Stratejik önemi yüksek olduğu kadar krizlere gebe bir ülkede bulunuyoruz.

Bu tarih boyunca da hep böyleydi. İşgal girişimleri, Haçlı seferleri, emperyalist oyunlar, karışıklık çıkarma, istikrarsızlık üretme teşebbüsleri çevremizde hiç eksik olmadı. Birinci Dünya Savaşı'ndan Soğuk Savaş'a kadar büyük güçler arasındaki yıkıcı rekabetin en fazla hırpaladığı, en fazla olumsuz etkilediği coğrafya yine burasıydı. Bugün de uluslararası siyasetin gündemini domine eden birçok sorun, savaş, kriz ve gerilim yine bizim yakın çevremizde cereyan ediyor. Şunu da iftiharla söylemek durumundayım. Biz bu coğrafyanın sadece sakinleri değiliz, aynı zamanda sahipleriyiz” ifadelerini kullandı.


“BARIŞIN SAVAŞTAN DAHA FAZLA EMEK İSTEDİĞİNİN GAYET FARKINDAYIZ”

“Bin yıldır buradayız, bu topraklardayız. İnşallah daha nice asırlar boyunca yine burada olacağız” diyerek konuşmasına devam eden Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:

“İnsanlık tarihiyle yaşıt olan bölgemizin bu köklü tarihine uygun olarak medeniyetin, huzurun, güvenliğin, barışın coğrafyası olmasını istiyoruz. Biz artık çatışmanın değil, uzlaşmanın; ayrışmanın değil, ittifakın; kan, gözyaşı, acı ve gerilimin değil, refahın ve istikrarın egemen olduğu bir bölge görmek, böyle bir dünyada yaşamak, evlatlarımıza böyle bir dünya bırakmak istiyoruz. Elbette bunun kolay olmadığını biliyoruz. Barışın savaştan daha fazla emek istediğinin gayet farkındayız. Ama biz kolayı değil, her zaman zoru seçtik. Bugün de zor olanın tarafındayız. Bu anlayışla Ukrayna, Sudan, Libya, Somali gibi yakın dostluğumuz olan ülkelerde nasıl barış ve istikrar için mücadele ediyorsak, Afrika ve Asya'da da arabuluculuk ve kolaylaştırıcılık gibi inisiyatiflerle sorumluluk üstleniyoruz. Komşularımızla iyi ilişkiler tesis ederek, işbirliği imkanlarını, ticaret imkanlarını genişleterek, ayrıca çatışan taraflar arasında diyalog köprüleri kurarak ülkemizin etrafında bir barış ve güvenlik kuşağı oluşturmak çabasındayız.”


“ZULÜM İLE ABAD OLUNMAZ DİYORUZ”

Erdoğan, “Şunu tüm samimiyetle bugün bir kez daha belirtmek isterim. Bizim kimsenin toprağında, egemenliğinde, kaynaklarında gözümüz yok. Türkiye olarak nerede varlık gösteriyorsak, orada yerin altındakilerle değil, yerin üstündekilerle, yani insanlarla, yani canla ilgileniyoruz. Şunu unutmayalım. Zulüm ile abad olunmaz diyoruz. Sömürü ve çatışma üzerine müreffeh bir gelecek inşa edilmez diyoruz” ifadelerini sözlerine ekledi.


“FİLİSTİN HALKINA KARŞI APAÇIK BİR SOYKIRIM UYGULANIYOR”

Filistin’de yaşanan insanlık dramına değinen Erdoğan, “Şimdi değerli dostlarım, küresel vicdanı ve adaleti en fazla yaralayan meselelerin başında malumunuz Filistin'deki, özellikle de Gazze'deki zulüm geliyor. İsrail bir buçuk senedir en temel insan haklarını hiçe sayarak, uluslararası hukuku ayaklar altına alarak Filistin halkına karşı apaçık bir soykırım uyguluyor. Buna karşı sesimizi yükseltmek, bu zulme itiraz etmek, buna olabilecek en güçlü tepkiyi vermek bizim sadece kardeşlik değil, aynı zamanda insanlık vazifemizdir, insanlığımızın bir gereğidir. Çünkü hepimiz bir kalp taşıyoruz. İsrail'in katliamlarına sessiz kalmak bu suça ortak olmaktır” diyerek tepkisini dile getirdi.


“İSRAİL YÖNETİMİ BUGÜNE KADAR 211 GAZETECİYİ KATLETTİ, ÖLDÜRDÜ”

İsrail’in saldırıları sonucu hayatını kaybeden Ahmet Mansur’a değinen Erdoğan, “Bakınız daha birkaç gün önce Han Yunus şehrinde gazetecilerin kaldığı bir çadır İsrail kuvvetleri tarafından bombalandı. Bu saldırıda üç gazeteci hayatını kaybetti. Yine 9'u medya mensubu 10 kişi ağır şekilde yaralandı. Şehit edilenlerin de biri Ahmet Mansur adında bir gazeteciydi. Saldırının ardından çadırın içinde diri diri yanan Ahmet Mansur'un görüntüleri bir yandan hepimizi dehşete düşürürken, diğer taraftan İsrail'in işlediği savaş ve insanlık suçlarını da bir kez daha gözler önüne serdi. İsrail yönetimi bugüne kadar 211 gazeteciyi katletti, öldürdü.

Sadece bu sabah Han Yunus'ta aynı aileden 7'si çocuk 10 kişi şehit oldu. Şimdi bunun adı barbarlık değilse soruyorum, nedir? Ambulansın içinde yaralılara yardıma giden sağlık personelini infaz etmek, soruyorum sizlere, haydutluk değilse nedir? Masum bebekleri, çocukları, yıkıntılar arasında hayata tutunmaya çalışan kadınları acımasızca katletmek korkaklık değilse, soruyorum Allah aşkına bu nedir? 360 kilometrekareye hapsettiği, insani yardım girişine izin vermediği, aylardır açlığa, susuzluğa, ilaçsızlığa mahkum ettiği bir halkın üzerine çocuk, kadın, yaşlı, sivil demeden bomba yağdırmak, gaddarlık değil midir? Soruyorum sizlere. Elimizi vicdanımıza koyalım ve şu soruyu lütfen kendimize soralım. "Savaşta dahi olsa meşru bir devlet böyle hareket eder mi?" Bunun adı devlet terörü değil midir? Onun için İsrail terör devletidir. Başka bir isim olamaz” ifadelerine yer verdi.

“Saldırıların başladığı günden bu yana 101 bin tonun üzerinde insani yardım malzemesini bölgedeki kardeş ülkelerin de desteğiyle Gazze'ye gönderdik” diye konuşan Erdoğan, “İnşallah bundan sonra da Gazzeli mazlumlara yardım elimizi uzatmaya devam edeceğiz. İsrail'in Gazze'deki devlet terörü devam ettikçe, ateşkes çabaları sabote edildikçe, masumların üzerine bomba yağdıkça bölgemize kalıcı barışın gelmesi oldukça zordur. Tekrar vurguluyorum. Ortadoğu'da barış ancak İsrail-Filistin meselesinin iki devletli çözümü temelinde mümkündür. Bu da 1967 sınırları dahilinde başkenti Doğu Kudüs olan özgür, egemen ve toprak bütünlüğüne haiz bir Filistin devletinin kurulmasına bağlıdır. Başta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi olmak üzere uluslararası toplumun tüm üyelerini bir kez daha sorumluluk üstlenmeye, akan kanı durdurmaya, Filistin halkının yanında olmaya davet ediyorum” dedi.


“SURİYE HALKI ACIYA, ZULME VE SAVAŞA DOYMUŞTUR”

Açıklamalarına bölgedeki sorunları ele alarak devam eden Erdoğan, “Burada altı çizilmesi gereken bir diğer husus da şudur: İsrail özellikle Lübnan'a ve Suriye'ye yönelik saldırılarıyla bölgenin istikrarını doğrudan tehdit eden sorunlu bir ülkeye dönüşüyor. İsrail'in saldırıları DEAŞ'la mücadele çabalarını da sekteye uğratıyor. Suriye'de etnik ve dini aidiyetleri kaşıyarak, ülkedeki azınlıkları hükümete karşı kışkırtarak 8 Aralık devrimini dinamitlemeye çalışıyor. Bakın Türkiye'nin bu konudaki tutumu gayet nettir. Biz komşumuz Suriye'de 14 yıl süren çatışma ve istikrarsızlığın yükünü en fazla çeken, bunun bedelini ödeyen ülkelerden biriyiz. 8 Aralık devrimiyle sadece Suriye'de değil, tüm bölgemizde kalıcı istikrarın tesisine yönelik yakalanan fırsatın heba edilmesine izin veremeyiz. Suriye'nin yeni bir istikrarsızlık girdabına sürüklenmesine göz yummayız. Toplam 911 kilometre uzunluğunda sınıra sahip olduğumuz komşumuz Suriye'nin toprak bütünlüğünü, istikrarını ve güvenliğini kendimizden ayrı görmediğimizi burada özellikle dile getirmek istiyorum. Suriye halkı acıya, zulme ve savaşa doymuştur. Suriyeli kardeşlerimize bunları tekrar yaşatma niyeti olanlar, hesaplarını buna göre yapmalıdır. Soğukkanlılığımızı, sabrımızı, meseleleri diyalog yoluyla çözme tavrımızı kimse yanlış anlamamalı, yanlış yorumlamamalı. Sükunetimiz birilerini çok hatalı heveslere sürüklememelidir” ifadelerini kullandı.

“SURİYE İÇİN GEREKLİ BÜTÜN ADIMLARI ATMAYI SÜRDÜRECEĞİZ”

“Biz dış politikada gizli niyetlerle, gizli ajandalarla değil, ilkelerle hareket eden bir ülkeyiz” diye belirten Erdoğan, “Biz kendi vatandaşlarımız için istediğimiz kadar, çok samimi bir şekilde, bölgedeki herkes için, köken ve din ayrımı olmadan tüm bölge halkları için barış istiyoruz, istikrar istiyoruz, refah ve güvenlik istiyoruz. Suriye'nin toprak bütünlüğü ve istikrarının muhafazası noktasında Sayın Trump ve Sayın Putin başta olmak üzere bölgede nüfuz sahibi tüm aktörlerle anlayış birliği içindeyiz, çok yakın diyalog halindeyiz. Gerek bu anlayış birliği, gerek ülkemizin güvenlik planlamaları, gerekse Suriye hükümetiyle aramızdaki mutabakatlar çerçevesinde gerekli bütün adımları atmayı kararlılıkla sürdüreceğiz” diye vurguladı.


“TÜRKİYE ÜÇ KITANIN MERKEZİNDE YER ALAN BİR ÜLKEDİR”

Türkiye’nin üç kıtanın merkezinde yer alan bir ülke olduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şöyle devam etti:

“Biz Avrupa ülkesi olduğumuz kadar bir Asya ve Afrika ülkesiyiz. Bu üç kıtanın tüm halklarıyla aramızdaki müstesna bağları daha da ileri taşımanın, komşuluk hukukumuzu geliştirmenin mücadelesini veriyoruz. Asya'nın küresel siyaset ve ekonomide yükselen konumuna paralel olarak 'Yeniden Asya' açılımımızla Asya ülkeleriyle siyasi temas ve istişareleri her geçen gün artırıyoruz. Keza, Afrika ortaklık politikamızla kazan-kazan yaklaşımıyla işbirliğimiz gelişiyor.”

“AVRUPA BİRLİĞİ TAM ÜYELİĞİ HALEN ÜLKEMİZİN STRATEJİK HEDEFİDİR”

Türkiye’nin Avrupa Birliği hedeflerine ilişkin açıklamalarda bulunan Erdoğan, “Öte yandan, Türkiye'nin Avrupa Birliği hedefinden uzaklaştığına dair iddia ve eleştirilerin bizim nokta-i nazarımızda hiçbir geçerliliği yoktur. Avrupa Birliği tam üyeliği halen ülkemizin stratejik hedefidir. Ancak kimi zaman korkulardan, kimi zaman ön yargılardan, kimi zaman da Birliği içeriden esir almış aktörlerden dolayı Avrupa Birliği, üyelik sürecimizin ilerletilmesi hususunda gereken iradeyi sergileyemiyor. Daha doğru bir ifadeyle, bugün kimi Avrupa ülkeleri, bundan üç çeyrek asır önce Avrupa Birliği'ne hayat veren ufku, cesareti ve stratejik bakış açısını maalesef ortaya koyamıyor. Diyoruz ki, eğer Avrupa Birliği mevcut sınamaların üstesinden gelmek, yeniden yapılanan küresel sistemde hak ettiği şekilde temsil edilmek istiyorsa, buna göre davranmalı, bagajlarından kurtulmalı ve Türkiye tam üye olarak birlikteki sandalyesine bir an önce kavuşmalıdır. Biz üyelik sürecimizi ilerletme noktasında hazırız ve kararlıyız. Avrupa Birliği'nden de somut adımlar atmasını bekliyoruz” diye belirtti.

“Müttefikimiz ve stratejik ortağımız Amerika Birleşik Devletleri ile 100 milyar dolarlık ticaret hedefimize büyük önem veriyoruz” diyen Erdoğan, “Başkan Trump'ın ikinci döneminde kendisiyle olan yakın dostluğumuzun da katkısıyla Amerika'yla ilişkilerimizin her alanda serpileceğine inanıyorum. Köklü bir geçmişe sahip olduğumuz Rusya Federasyonu'yla ilişkilerimiz çok boyutlu bir zeminde günden güne gelişiyor. Ortak coğrafyayı paylaştığımız Rusya ile işbirliğimizi karşılıklı menfaat ve saygı temelinde ilerletmekte kararlıyız. Dördüncü yılına giren Rusya-Ukrayna Savaşı'nın adil ve sürdürülebilir bir barış anlaşmasıyla sona erdirilmesi önceliğimiz olmaya devam ediyor. Karadeniz girişimi, esir takası ve İstanbul süreci başta olmak üzere birçok adım attık. İlk günden beri muhafaza ettiğimiz dengeli ve proaktif tutumumuzu inşallah aynı şekilde sürdüreceğiz. Yine bu dönemde Asya, Afrika ve Latin Amerika dostlarımızla ilişkilerimizi de geliştirmenin gayretinde olacağız. Gümrük tarifeleri üzerinden kızışan ticari rekabetin yıkıcı hale gelmemesi için elimizden geleni yapmaktayız. Şoklara karşı dirençli ekonomisiyle Türkiye bu süreci sadece sorunsuz atlatmakla kalmayacak, Allah'ın izniyle yeni dönemin kazananlarından da biri olacaktır” diye konuştu.

FİDAN: MARKA DEĞERİNE ULAŞMIŞ SAYGIN BİR BULUŞMA NOKTASI

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Antalya Diplomasi Forumu’nun açılışında yaptığı konuşmada, “Akdeniz'in kalbinde sadece bir forum değil, insanlığın ortak vicdanı temsil eden bir fikir zemini inşa ediyoruz. Olağanüstü gelişmelerin yaşandığı bir dönemde bu forumu gerçekleştiriyoruz. Forumumuz, ayrışan bir dünyada diyaloğun ve diplomasinin nabzını nasıl attığını küresel bir merkeze haline gelmiştir. Her yıl daha da büyüyen bu çatı, kuzeyle güneyi, doğuyla batıyı, devlet adamlarıyla düşünce insanlarını, diplomatlarla gençleri aynı masa etrafında oluşturmaktadır. Bu senede de forumuz, farklı sesleri, perspektifleri ve çözüm arayışlarını bir araya getirmektedir. Dördüncüsünü gerçekleştirdiğimiz bu forumun ruhunu oluşturan temel değerler çok seslilik, kapsayıcılık ve ortak akıldır. Bu yapısıyla forum kısa sürede uluslararası alanda marka değerine ulaşmış saygın bir buluşma noktası haline gelmiştir” dedi.

“YENİ ORTAKLIK ARAYIŞLARINI BERABER TASARLAYACAĞIZ”

“Uluslararası düzeyde etkisi, itibarı ve geniş katılım profiliyle formumuz öne çıkmış durumdadır” diyerek sözlerine devam eden Fidan şu ifadeleri kullandı:

“Bu yönüyle Antalya Diplomasi Forumu'nun dünya çapında bir ihtiyaca cevap verdiğini çok şükür görmekteyiz. Formumuzun bu yıl ki teması Ayrışan Dünyadan Diplomasiyi Sahiplenmek. Yaşanan dönüşüm süreçlerinin bu temayla içerik bakımından zengin perspektif bakımından derin çözüm arayışı bakımından da son derece anlamlı bir 3 gün boyunca dünyanın karşı karşıya olduğu adalet, güvenlik ve yönetim krizlerine ışık tutmaya çalışacağız. Yaşanan dönüşüm süreçlerini mercek altına alacak değişimin dinamiklerinin daha iyi anlaşılmasını hedefleyeceğiz. Arabuluculuktan bölgesel ve küresel iş birliğine kurumsal ve normatif reformlardan diplomasinin yeniden işler hale getirmesine kadar mevcut sorunlara yönelik çözüm yollarını inşallah burada ele alacağız. Yeni ortaklık arayışlarını beraber tasarlayacağız. Ayrıca formumuza ve ortak aklın rehberliğiyle sürdürülebilir çözümler üretmeyi mümkün kılacak bir düşünce ve diplomasi iklimi yaratmayı da hedefliyoruz. Böylelikle diplomasiyi yeniden sahiplemeyi amaçlıyoruz.”

“BUGÜN DİPLOMASİYİ KORİDORLARDAN VE MASALARDAN İBADET GÖRMEK YANLIŞ OLUR”

“Yaşadığımız çağ sadece teknolojik dönüşümün, sadece politik kaymaların değil, aynı zamanda diplomasinin doğasının da kökten değiştiği bir dönem haline gelmiştir” diyerek açıklamalarına devam eden Fidan, “Bugün diplomasiyi koridorlardan ve masalardan ibadet görmek yanlış olur. Yeni çağda diplomasi daha çok katmanlı ve daha çok dinamik bir anlayış talep etmekte. Bir başka ifadeyle, uluslararası ilişkiler, bugün görülmez ağlarla örülü, sabit çizgilerden uzak dinamik bir evreni temsil etmekte. Eskiden bilgenin yolculuğu yavaş, zahmetli ve seçkinciydi. Geçmişte yıllar süren fiziksel, kültürel ve coğrafi bir serüvenle aktarılan bilgi, bugün saniyeler içinde dünyanın öbür ucuna ulaştırabildiğimiz bir mesaj veya veriye dönüşmüş durumda. Dijital çağın getirdiği gerçek zamanlı iletişim, diplomasi platini de kökten dönüştürmüştür. Bilginin yolculuğu gibi hızla yayılan bir şey daha var. Bu avantajla gelen bir dezavantaj daha var maalesef. Uluslararası krizler ve mücadeleler, siber saldırılar, dezenformasyon, yapay zekalı tehditler, enerji güvenliği ve ticaret savaşları. Bunların her biri artık küresel güvenlik kadar diplomatik zekanın da konusu haline gelmiş durumdalar. İşte bu nedenle diplomasi artık yalnızca devletler arası bir araç değil, insanlığın ortak geleceğini şekillendiren bir zihin işi olmuş durumda” diye konuştu.

Uluslararası düzlemde aklı selim ve adalete dayanan gerçekçi politikalara ve etkin diplomasiye her zamankinden daha fazla ihtiyaç bulunduğunu kaydeden Fidan, “Meselemiz çok kutupluluğun doğru yönetilebilmesidir. Aynı zamanda küresel yönetişimin daha kapsayıcı hale getirilmesi şarttır. Ancak bu sayede Sayın Cumhurbaşkanımızın da vurguladıkları üzere daha adil bir dünya inşallah inşa edilebilecektir. Bu hedef yalnızca söylemlerle değil, uluslararası kuruluşların da bu ülkeye göre yeniden şekillendirmesiyle mümkün olacaktır” diye belirtti.

“BM GÜVENLİK KONSEYİ GAZZE'DEKİ KATLİAM KARŞISINDA SESSİZ VE ETKİSİZ KALMIŞTIR”

Birleşmiş Milletler’in uluslararası toplumun barış ve adalet beklentilerini karşılayamadığının altını çizen Bakan Fidan, “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi gücün tarafını tutan bir düzeni temsil eder hale gelmiştir. Bunun en açık örneği Gazze'dir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Gazze'deki katliam karşısında sessiz ve etkisiz kalmıştır. Sessizlik büyüdü, adaletsizlik derinleşti, vicdanlar kanadı. Bu tablonun adı ise karşımıza meşruiyet krizi olarak çıktı. 21. yüzyılda yeni uluslararası düzenin zemini hazırlanırken öncelikle bu meşruiyet krizinin aşılması gerekmektedir. Uluslararası kamuoyunun adalet çağrıları her yerde yankılanmakta, artık mızrak çuvala sığmamaktadır. Adil ve kalıcı temellere dayanmayan her düzen yıkılmaya mahkumdur. Bu nedenle dünya sisteminin merkezinde artık güç değil, hak hakim olmalıdır” şeklinde konuştu.

“Türkiye krizlerin tam kalbinde, gerilimlerin orta yerinde ama çözümünde, merkezinde duran bir ülkedir” diyerek konuşmasına devam eden Fidan, “Bugün Türkiye, Gazze için sesini yükselten, Ukrayna için barış çağrısı yapan, Suriye için istikrar ve yeniden imarı savunan, Kafkaslarda, Balkanlarda ve Afrika'da iş birliği inşa eden bir aktördür. Bu duruşumuz sadece coğrafyamızdan değil, tarihimizden ve milletimizin vicdanından kaynaklanmalıdır. Aynı zamanda Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde şekillenen bağımsız ve proaktif dış politika vizyonumuzdan güç almaktadır. Bu vizyonumuzla haksızlık karşısında adaleti eşitsizlik karşısında hakkaniyeti zulüm karşısında mazlumları savunmaktayız. Bu hakikatleri açık yüreklikle ifade edebilmek ve uluslararası düzlemde adaletin ve hakkın sesi olabilmek cesaret işidir. Bu nedenden dolayı Sayın Cumhurbaşkanımıza da şükranlarımızı arz ediyoruz. Sayın Cumhurbaşkanım sahip olduğunuz cesaret ancak güçlü bir halk iradesine dayanan ve yüksek meşruiyetle hareket eden liderlerin gösterebileceği bir duruştur” diye konuştu.