Erdoğan: ABD ile adil bir dünya mümkün değil
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Müslümanlara yönelik saldırılar arttı. İslam düşmanlığı Batı’yı zehirli sarmaşık gibi sardı. Fikir özgürlüğü bahanesi ile İslam düşmanı eylemleri meşrulaştırdılar” dedi. BM’nin reforme edilmesinin şart olduğunu belirten Erdoğan, “Bu BM ile insanlığın bir yere varması mümkün değil. Adil bir dünya mümkün ama Amerika’yla değil” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Dünya İnsan
Hakları Günü İnsanlığın Yüzü Programı"nda konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında şunları kaydetti;
Dünya İnsan Hakları Günü'nün başta mazlum ve mağdurlar olmak
üzere tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını rabbimden niyaz ediyorum. AK
Parti İnsan Hakları Başkanlığımızı bu anlamlı günü layıkıyla idrak etmek
amacıyla düzenlediği İnsanlığın Yüzü Programı için kutluyor, etkinliğimize
katkı veren tüm kurum ve kuruluşlara teşekkür ediyorum.
Birleşmiş Milletler insan Hakları Evrensel Beyannamesi
bundan 75 sene önce büyük umutlarla kabul edildi. Aradan üç çeyrek asır
geçmesine rağmen bu metin insanlığın kazanımları açısından kritik bir belge
olma vasfını hala koruyor. Daha adil daha özgür, daha insan odaklı bir dünya
ideali ile kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 75 yıldır
uluslararası topluma sorumluluklarını hatırlatmayı sürdürüyor. Beyanname bu
yönüyle küresel barışın ve istikrarın tesisine de rehberlik ediyor. Her ne
kadar insan hakları ihlallerini sona erdirememiş olsa da beyannameyi insanlığın
onurlu yaşam mücadelesinin köşe taşlarından biri olarak görüyoruz. Beyannamenin
insan haklarının korunması ve geliştirilmesi konusunda küresel ölçekte bir
hassasiyetin oluşmasına ciddi katkılar sağladığına inanıyoruz.
"MÜSLÜMANLAR VE
GÖÇMENLERE SALDIRILAR DÜNYADA ARTARAK DEVAM ETTİ"
Buna rağmen 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü'nü dünyanın
pek çok yerinde insan haklarının ayaklar altına alınırken karşıladığımız da bir
gerçektir. Batı toplumlarını zehirli bir sarmaşık gibi saran İslam düşmanlığı
ve yabancı karşıtlığı insan haklarına yönelik tehditlerin en başında yer
alıyor. Yabancı düşmanı, ırkçı, ayrımcı ve faşizan uygulamalardan en fazla
mağdur olan kesim hiç şüphesiz göçmenlerin çoğunluğunu oluşturan
Müslümanlardır. Terörist ve terör kavramları İslama saldırmanın, Müslümanları
tahkir etmenin, masumları katletmenin bir kılıfı haline dönüştürüldü. Bundan
4,5 sene önce Yeni Zelanda'da cuma namazı için toplanan 51 kardeşimizin şehit
edildiği saldırı İslam düşmanlığının nerelere varabileceğini göstermiştir.
Müslümanlara ve göçmenlere yönelik saldırılar bununla sınırlı kalmadı.
Kanada'dan Amerika Birleşik Devletleri'ne, Avrupa'dan Asya ülkelerine kadar
dünyanın pek çok yerinde artarak devam etti. Çok daha enteresan, nefes
alamıyorum diyerek can veren George Floyd'un dramını asla unutamayız. Benzer
olaylarla daha sonra da karşılaştık.
"YILBAŞINDAN BU
YANA İİT TEMSİLCİLİKLERİNE 500 SALDIRI YAPILDI"
Aylan bebeğin nasıl dalgalarla kıyıya vurduğunu izledik.
Aylan bebeğin ölümü Batıyı insafa getirmedi. Aylan bebek bir astsubay
çavuşumuzun kucağında görüldüğü gibi ebediyete yürüdü. Son olarak Filistin
kefiyesi ile gezen üç genç Amerika Birleşik Devletleri'nde sokak ortasında
silahlı saldırıya uğradı. Batılı ülkeler Frey çörç saldırısından hiçbir ders
çıkarmadı. Hatta fikir özgürlüğü bahanesiyle İslam ve Müslüman karşıtı
eylemleri meşrulaştırdılar, tasvip ve teşvik ettiler. Ne güvenlik boyutu ile ne
hukuki ve siyasi olarak bu eylemlerin önüne geçecek hiçbir tedbir almadılar.
Bakınız istatistikler buz dağının sadece görünen kısmı olsada bu acı gerçeği
teyit ediyor. Yılbaşından beri çoğunluğu bizim büyükelçiliklerimiz olmak üzere
İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkelerin Avrupa'da bulunan temsilciliklerinin
önünde Kur'an-ı Kerim'in yakıldığı 500'e yakın saldırı gerçekleştirildi.
Mukaddes kitabımıza yönelik bu alçak eylemlerin hemen hepsi hükümetlerin izin
vermesiyle polis koruması altında düzenlendi. İlk defa dün Danimarka'da kutsal
kitabımız Kur'an-ı Kerim olmak üzere kutsal kitaplara yönelik saldırılar
sebebiyle bir cezai müeyyideyi getirdiler.
Müslümanlara ait ibadethaneleri, iş yerlerini, sivil toplum
örgütlerini, dernekleri hedef alan nefret suçlarının sayısı günden güne artıyor.
Batı'da mukim Müslümanların ibadet, çalışma ve okuma ve inancına göre yaşama
hakkı giderek kısıtlanıyor. Meselenin trajikomik yanı tüm bunların demokrasi ve
insan haklarının beşiği olarak pazarlanan ülkelerde yaşanmasıdır. Sözle eylem
arasındaki farkın bu kadar açıldığı bir dönem olmamıştır. Lafa gelince mangalda
kül bırakmayanlar iş icraata gelince çifte standardın, ilkesizliğin ve iki
yüzlülüğün adeta kitabını yazmaktadırlar.
Anlaşılan bu ülkeler Birleşmiş Milletler İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi'nde kayıtlı hakların sadece makbul insanlar için geçerli
olduğunu düşünüyor. Yine bunların nazarında Batılı ve beyaz olmayanların bu
haklardan tam olarak yararlanma hatta hiçbir şekilde yararlanma imkanı
bulunmuyor. Bunu açık açık söylemeselerde kültürel ırkçılığa, yabancı
karşıtlığına ve İslam düşmanlığına göz yumarak Batının çarpık zihin dünyasını
ortaya koyuyorlar. Geçtiğimiz günlerde ifade ettiğim gibi Batının tüm
medeniyetini üzerine bina ettiği beş değerin dördü onlarla ilgisi olmayan
çalıntı unsurlardır.
"BATININ
BARBARLIK VASFI SADECE KENDİSİNE AİTTİR"
Nitekim inancı Kudüs nasıra, felsefesi Ege ve Batı Anadolu,
Hukuku Akdeniz ve Roma, bilimi Endülüs ve Doğu dünyası kökenli olan Batının
sadece barbarlık vasfı gerçek anlamda kendisine aittir. Son dönemde Batının
barbarlık vasfının örneklerini doğrudan yaptığı ve dolaylı olarak destek
verdiği hadiseler vesilesiyle giderek daha sık görmeye başladık. İnsanlığa
karşı işlenen suçların eninde sonunda mahşeri vicdanda yargılanmak, faillerinin
de tarih önünde hesap vermek gibi bir özelliği vardır. Giderek şiddetlenen
barbarlık örneklerini ve arşa yükselen masum çığlıklarını bir dönüm noktasına
yaklaştığımızın işaretleri olarak görüyoruz. Bugün Birleşmiş Milletler İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesi'nin göz göre göre çiğnendiği yer Gazze ve işgal edilmiş
Filistin topraklarıdır.
"İSRAİL,
GAZZE'DE TÜM İNSANLIĞIN YÜZÜNÜ KIZARTACAK KATLİAM YAPIYOR"
Gazze halkının 7 Ekim'den beri hayatı başta olmak üzere her
türlü hakkı, işgalci İsrail güçleri tarafından pervasızca yok edilmektedir.
İsrail'in hedef gözetmeksizin yaptığı saldırılar sonucunda 18 bini aşkın
Gazzeli kardeşimiz şehit oldu. Ramallah'ta yerleşimci denen teröristlerin ve
İsrail güvenlik güçlerininin saldırılarında 300'e yakın Filistinli şehadete
yürüdü. İsrail'in alçakça katlettiği her 3 Filistinliden 2'si kadın veya
çocuktur. Anne ve babalarının beyaz kefenlerine sarılarak göz yaşı döktüğü masum
sabiler İsrail'in vahşetinin sembolleri olarak hafızalarımıza kazınmıştır.
Batılı ülkelerin sınırsız desteğini alan İsrail yönetimi Gazze'de tüm
insanlığın yüzünü kızartacak canilikte zulümlere ve katliamlara imza atıyor.
Savaşta bile dokunulmaması gereken ibadethanelerden okullara, hastanelerden
mülteci kamplarına, evlerden çarşı pazarlara kadar tüm sivil yerleşim yerleri
İsrail tarafından alçakça bombalanıyor. Gazze'deki binaların 3'te 2'si ya
tamamen yıkılmış, ya ağır hasar almış ya da kullanılamaz hale gelmiştir.
İsrail, Gazze halkının suyunu, gıdasını, elektriğini ve iletişimini keserek
milyonlarca insanı açlığa ve ölüme mahkum etmiştir. Bugün Gazze'de sadece
çocuklar, kadınlar, yaşlılar, gazeteciler değil aynı zamanda insanlığa dair tüm
değerler de katledilmektedir.
"ADİL BİR DÜNYA
OLUR AMA AMERİKA İLE DEĞİL"
Maalesef bu vahşet karşısında uluslararası kuruluşlar ve
insan hakları örgütleri ihlallerin önüne geçecek hiçbir somut adım atmıyor. Biz
ne dedik, dünya beşten büyüktür. İşte dün ne oldu? Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi'nde 5 daimi üye ve geçici üyeler fakat sadece Amerika'nın ret oyuyla
maalesef malum ateşkes reddedildi. Tek başına, böyle adalet olur mu? Böyle adil
bir dünya olur mu? Ama biz ne diyoruz, aslında adil bir dünya mümkün. Ama
Amerika ile değil. Çünkü Amerika İsrail'in yanında parasıyla bütün silah
mühimmatı ile yer alıyor. Ey Amerika bunun hesabını nasıl vereceksin? Yani
insanlık Amerika'ya insanlık için gerçekten Amerika bir Birleşmiş Milletler
Evrensel Beyannamesi'ne destek veren ülke diyemeyecek bundan sonra. Başta biz
diyemeyiz. Çünkü İsrail'in yanında yer alan Aylan bebeklerin karşısında yer
alanlara diyoruz ki biz de sizin karşınızdayız.
"BMGK İSRAİL'İ
KORUMA VE KOLLAMA KONSEYİNE DÖNÜŞTÜ"
Ülkemizdeki Gezi Olaylarında ve Ukrayna'nın işgalinde olay
yerlerine kamp kurup saatlerce canlı yapan BBC'den CNN'ine anlı şanlı basın
organlarının en büyük icraatları failleri gizleyip zulmü gözlerden kaçırmaktan
ibaret. İşte biliyorsunuz bizim TRT'nin ve Anadolu Ajansı'nın bir şehidimiz ve
kamerayı paramparça ettiler. Hadi ne oldu? Siz basın özgürlüğünden yanaydınız
nasıl oldu? Bunların her şeyi yalan. 70'i aşkın basın mensubu Gazze'de ne yazık
ki ebediyete yürüdü. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nden ise zaten bir
umudumuz, beklentimiz kalmadı. Görevi küresel barışı ve istikrarı korumak olan
Güvenlik Konseyi 7 Ekim'den bu yana İsrail'i koruma ve kollama konseyine
dönüştü.
"BU BM GÜVENLİK
KONSEYİ İLE İNSANLIĞIN BİR YERE VARMASI MÜMKÜN DEĞİL"
Ne çatışmalar bir an önce dursun diyen 121 ülkenin iradesi
ne Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin çabaları ne de geçici üyelerin
gayretleri Güvenlik Konseyi'nin daimi üyelerini harekete geçirmeye yetmedi. Dün
gece yapılan oylamayı Amerika'nın vetosu nedeniyle yine ateşkes kararı çıkmadı.
Aralarında daimi üyelerin de olduğu 13 ülkenin tasarıya evet oyu vermesine
rağmen maalesef sonuç değişmedi. Dünyanın 5'ten büyük olduğu gerçeği bir kez
daha görülmüş oldu. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi reformu edilmesi
olmazsa olmaz şarttır. Bu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ile insanlığın
bir yere varması mümkün değil. Bunu sadece burada konuşmuyoruz. Birleşmiş
Milletler Genel Kurulu'nda da bu ifadeleri aynan kullanan bir lider olarak
söylüyorum.
"GAZZE'DEN SONRA
HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ DEVAM EDEMEZ"
Gazze'deki zulümlerle birlikte Birleşmiş Milletler'in bu
aciz ve işlevsiz yapısının da tüm dünyada sorgulanacağına inanıyoruz. Bakın çok
açık söylüyorum Gazze'den sonra hiçbir şey eski tas eski hamam devam edemez.
İşgal edilmiş Filistin topraklarında yaşanan zulmün hoyratlığın, barbarlığın
hesabı insanlık vicdanı ile birlikte hukuk önünde de mutlaka sorulmalıdır.
Gazze kasapları uluslararası mahkemelerde insanlığa karşı suç teşkil eden
eylemlerinin hesabını vermelidir. Allah'ın izniyle eninde sonunda
vereceklerdir. Biz bu meselenin takipçisi olacağız. Bunu da Gazzeli masumlarla
birlikte tüm insanlık adına yapacağız. Bir daha benzer dramlar yaşanmasın diye,
anne babalar çocuklarının parçalarını toplamasın diye, zulüm zalimin yanına kar
kalmasın diye, dünyanın dört bir yanındaki masumlar geleceklerine güvenle
bakabilsin diye mücadelemizi cesaretle sürdüreceğiz. Gazzeli çocuklar için
gözyaşları ile ciğerparelerine sarılan o Gazzeli anneler, babalar için sesimizi
yükseltmeye devam edeceğiz. Rabbim Gazzeli kardeşlerimize sabır versin,
tahammül versin, dayanma ve direnme gücü versin diyorum.
Tüm imkanlarımızla Filistin'in yanında olurken elbette gönül
coğrafyamızdaki diğer kardeşlerimizi de ihmal etmiyoruz, etmeyeceğiz.
Balkanlar'dan Kafkasya'ya, Arakan'dan Türkistan'a ve Kırım'a kadar nerede hakkı
çiğnenen, hukuku ayaklar altına alınan, zulme ve baskıya maruz kalan bir
kardeşimiz varsa ona sahip çıkmak bizim görevimizdir. Daha önce de söylediğim
gibi bizim nazarımızda Gazzeli kardeşlerimizle Doğu Türkistan Türkleri, Kıbrıs
Türkleri ile Irak Türkmenleri arasında hiçbir ayrım hiçbir fark yoktur ve
olamaz. Çünkü biz tüm bu coğrafyalarda yaşanan bu hadiselere merhum Akif'in şu
mısralarında dile getirdiği yüksek vicdan penceresinden bakıyoruz. Ne diyor
Akif, kanayan bir yara gördümmü yanar ta ciğerim, onu dindirmek için kamçı
yerim, çifte yerim. Adam aldırma da geç git diyemem aldırırım, çiğnerim,
çiğnenirim hakkı tutar kaldırırım. Zalimin hasmıyım ama severim mazlumu.
"İSRAİL'E DESTEK
OLANLAR İNSAN İÇİNE ÇIKACAK YÜZ BULAMAYACAK"
Biz de kim olursa olsun zalimin hasmıyız, mazlumun da
hamisiyiz. İsrail yönetiminin terör eylemlerine göz yumanlar ve destek verenler
yarın insan içine çıkacak yüz bulamayacak ama biz başımız dik, alnımız ak bir
şekilde hakkı savunmaya devam edeceğiz. Bu uğurda yalnız da kalsak, bedel de
ödesek yolumuzdan dönmeyeceğiz. Son 21 yılda hayata geçirdiğimiz sessiz
devrimlerle vatandaşlarımızın Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi'nde kayıtlı hak ve özgürlüklerini kullanmalarını kısıtlayan pek çok
engeli ortadan kaldırdık. Cebinde ay yıldızlı kimlik taşıyan herkesin hayatın
tüm alanlarında bu ülkenin birinci sınıf vatandaşı olarak muamele görebilmesini
temin ettik. Ülkemizde hiç kimsenin kökeni, inancı, ibadeti, meşrebi, dili,
kıyafeti, sakalı, başörtüsü hülaseten dini ve kültürel tercihleri sebebiyle
ötekileştirildiği bir iklimi asla kabul etmedik aksini savunduk.
"KADINLARIMIZA
HAKLARINI BİZ TESLİM ETTİK"
Eğitim hayalleri üniversite kapılarında yıkılan kızlarımıza
yönelik ayrımcılığa biz son verdik. Kılık kıyafetinden dolayı iş hayatından,
devletten, bürokrasiden hatta siyasetten dışlanan kadınlarımıza haklarını yine
biz teslim ettik. Ülkemiz kadınları seçilme hakkını yani parlamentoda hiçbir
kısıtlama olmadan görev yapma imkanını tam manasıyla bizim dönemimizde
kullanabilmiştir. Kamu denetçiliği ve insan hakları eşitlik kurumu gibi yeni
yapılarla hak arama yollarını genişlettik. Devlet-vatandaş ilişkisinde köklü
bir paradigma değişikliği gerçekleştirdik. Hiçbir farklılığa bakmaksızın tüm
vatandaşlarımıza eşit davranan bunları zenginlik olarak gören bir anlayışın
yerleşmesini biz sağladık. Tek parti faşizminini ve darbelerin milletimizin
gönül dünyasına açtığı yaraları hamdolsun yine biz sardık.
Adalet ve güvenlik hizmetlerinin kalitesini artırarak adil
yargılanma hakkı için çok sayıda çalışma yaptık. Bu amaçla yargı reformu yasa
paketleri, insan hakları eylem planları, yargı reformu strateji belgeleri
hazırlayıp hayata geçirdik. İşkenceye sıfır tolerans politikasını uygulayarak
bu suça ilişkin cezaları artırdık zaman aşımını kaldırdık. Farklı din, mezhep
ve inanç gruplarına ait vakıfların mülk edinmelerini kolaylaştırdık. Resmi
dilimiz olan Türkçe dışındaki dil ve lehçelerin öğreniminin önünü açtı. Bu
dillerde siyasi propaganda, radyo ve televizyon yayını yapılmasına imkan
tanıdık. Kürkçe yasaktı önünü biz açtık. Her türlü siyasi propagandayı Kürkçe
olarak da benim Kürt vatandaşlarım Kürt kardeşlerim yapabiliyor önünü biz
açtık.
Nefret suçu ilk kez bizim dönemimizde ceza mevzuatımıza
girmiştir. Alevi ve Bektaşi kardeşlerimiz ile Roman vatandaşlarımızın haklarına
yönelik birçok önemli düzenlemeyi yaptık. Kültür Bakanlığımız bünyesinde
kurulan Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığımız bu çabalarımızın en güzel
meyvelerinden biri olmuştur. İnsanımızın ihtiyaçları ve talepleri doğrultusunda
inanç hürriyeti konusunda ilave adımlar atmayı sürdüreceğiz. Şunu büyük bir
memnuniyetle söylemek isterim Türk demokrasisi dünyada örnek gösterilen
seviyeye yine bizim hükümetlerimiz döneminde ulaşmıştır.
"İNSANLIK
DÜŞMANLARININ KÖKÜNÜ KURUTMAKTA KARARLIYIZ"
Tek parti döneminde Cumhur ile cumhuriyet arasında örülen
duvarları yıkmanın yanı sıra Cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından
seçilmesini temin ederek milli iradeye vurulan zincirleri parçaladık attık.
Tamamını burada saymaya kalksak saatler sürecek nice reformu nice atılımı
tarihe geçen büyük bir demokratik hamlesini son 21 yılda başarıyla ülkemize
kazandırdık. 85 milyonun tamamı zaten günlük hayatında bunları görüyor,
yaşıyor. Geçmişle kıyaslandığında ülkemizin nereden nereye geldiğini çok iyi
biliyor. Terör örgütlerine karşı farklı cephelerde yürüttüğümüz mücadelede
ülkemizin insana, insan hayatının korunmasına, temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasına
verdiği önemin bir göstergesidir. Beynini yıkadıkları gencecik çocukları ölüme
gönderen, zorla kaçırdıkları kadınları, kız çocuklarını istismar eden daha
kundaktaki bebekleri vahşice katleden, masumların kanı ve canı üzerinden ikbal
devşiren bu insanlık düşmanlarının kökünü kurutmakta kararlıyız.
Yaklaşık 40 yıldır kan döken vatandaşlarımıza kan kusturan
bu alçakları tarihin çöp sepetine atmadan mücadeleyi elden bırakmayacağız.
Burada önemli bir hususa daha değinmek durumundayım. Son 21 yılda
yaptıklarımızın tamamını çok kıymetli bulmakla beraber hak ve hürriyetler
meselesinde durağan bir yaklaşım sergilemiyoruz. Hayatın değişen dinamiklerini
içinde biz de kendimizi sürekli yeniliyoruz, sürekli geliştiriyoruz.
Vatandaşlarımızın bizar olduğu ne varsa hepsinin de çözümünü bulmak ve uygulamak
bizim asli vazifemizdir.
"BU SORUNU
İNANCIMIZA, KÜLTÜRÜMÜZE UYGUN OLARAK ÇÖZECEĞİZ"
Mesela başı boş sokak köpeklerinin zarar verdiği
insanlarımızın haklarını korumanın da görevimiz olduğu bilinciyle hareket
ediyoruz. Başı boş sokak hayvanları ile ilgili artan şikayetlerin farkındayız.
Önceki gün Ankara'da yaşanan ve bir evladımızın ağır yaralandığı elim hadise
hepimizin yüreğini dağlamıştır. Bu sorunu inşallah inancımıza, kültürümüze ve
şefkat medeniyetimizin bize vaz ettiği ilkeler çerçevesinde mutlaka çözüme
kavuşturacağız.
Özetle insanın hak ve hukukunun söz konusu olduğu hiçbir
alanı boş bırakmıyor, görmezden gelmiyor, ihmal etmiyoruz. Elbette bazı
süreçler vakit alabiliyor. Ama nihayetinde her meseleyi hal yoluna koyuyoruz.
Vatandaşlarımızdan hükümetimize güvenmeye bize inanmaya, bize destek olmaya
devam etmelerini istiyorum. 31 Mart'ı unutmuyoruz değil mi? 31 Mart'a
hazırlanıyor değil mi? Ne diyoruz, inşallah yeniden İstanbul diyoruz ve yola
devam ediyoruz. Yeniden Ankara diyoruz yola devam ediyoruz. Durmak yok yola
devam diyoruz.