EL ETEK ÖPMEK VE DÖNEKLER!

 Ünlü İngiliz yazar William Shakespeare, “İnsanların kulakları güzel öğütlere kapalıdır da, dalkavuk sözlere açıktır” demiş. Ne de güzel söylemiş. Taa günümüze kadar gelmiş bu manalı sözler.

Uzun zamandır bir gözlem yapıyorum. Şu dalkavukluk, el etek öpme hastalığı var ya işte onun üzerine! Bunun en çok da siyaset arenasında yeni örnekleriyle karşılaşılması her gün için mümkündür.

Mekân ve zaman ayarı diye bir şey de yoktur. Apansız bu durumla karşı karşıya gelmeniz olasıdır. Dalkavukluğun özellikle siyasette çeşitlenmesi ve boyutlanması başka bir tehdit unsuru gibidir. İyi ile kötüyü, yararlı ile zararlıyı, masumla günahkârı, gerçekçi ile yalancıyı, mazlumla zalimi ve güzel ile çirkini birbirinden soyutlamak da giderek zorlaşır bu mecrada.

Dalkavuklar piyasaya çeşitli adlarla arz-ı endam etmektedir. Örneğin; yalaka, yardakçı, yağcı, piyazcı, yalamacı, sarıksız kavuk giyen hebelepçi, zemmekçi, zeppekçi, çanak yalayıcı, el etek öpücü…

Eski Osmanlı saraylarında, başta padişah olmak üzere, devlet büyüklerine saygı gösterme anlamında da olsa, el etek öpme yanında; ‘Kulunuz, köleniz, hak-ı payiniz’ yaklaşımları dalkavukluğun başka türünü ortaya koymuştur.

El etek öpmenin, normal sayıldığı protokole göre, padişahın yanına yakın durma hakkına sahip olanlara ‘ileri gelenler’ denirdi. Kimileri o hakka sahip olmadıkları halde, durmaları gereken yerden öne doğru gitmeye çalışırlardı. Onlara da ‘fazla ileri gittiniz’ denilince kendileri hemen geriye çekilirdi.

Cumhuriyet Dönemi ile birlikte el etek öpmenin biçimi ve içeriği değişti. Değişti değişmesine ama bu kez de insanlarda özellikle siyasi partilerin; genel başkanlarının, il ve ilçe başkanlarının, milletvekillerinin, belediye başkanlarının, patronların ‘gözüne girme’ dönemi başladı.

El etek öpenler kadar, bunlara çanak tutanlar da toplumun yozlaşmasına davetiye çıkartmaktadır. İnsanoğlunun, övülmelere karşı bir zaafı olduğu kuşkusuzdur. Dalkavuklar, bu zaafı iyi değerlendirerek becerilerini ortaya koymaktadırlar.


Ancak sayıları az da olsa el etek öpülmeyi sevmeyenler de vardır. Tıpkı Tokadizade Şekip gibi… Bakın TokadizadeŞekip bu konuda ne söylemiş; “Kalender meşrebim minnetim yoktur/ Yükseklerde uçan meleği sevmem/ İzzet-i nefsime hürmetim çoktur/ Öpülmek istenen eteği sevmem.”

El etek öpme hastaları, sıkça U dönüşü yapmakta yani geri viteste de çok ustadırlar. Esen rüzgâra göre parti değiştiren yeni bir sektör gelişiyor desem, fazla mı abartmış olurum bilemiyorum!

Bu Hacivat Karagöz oyununu iyi bakıp analiz etmek gerekir. El etek öpenlerin sicilini araştırdığınızda çoğunun ya dönek ya rüzgârgülü ya da fırıldak olduğunu anlarsınız. Dönekler el etek öpmede de ustadır.

Dönek deyince Ziya Paşa’nın “Altından yapılmış semer vursan eşek yine eşektir” dediği ünlü Terkib-i Bend’ini nasıl hatırlamazsınız;


“Pek rengine aldanma felek eski felekdir/ Zîrâ feleğin meşreb-i nâ-sâzıdönekdir/ Yâbister-i kemhâda, yâvîrânedecân ver/ Çünbây ü gedâ hâke berâber girecektir/ Allah’a sığın şahs-ı halîmin gazabından/ Zîrâ yumuşak huylu atın çiftesi pekdir/ Yakdı nice cânlar o nezâketle tebessüm/Şîrin dahi kasd etmesi cânagülerekdir/ Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma?/ Zer-dûzpâlân ursan eşek yine eşekdir.”

Demek ki el etek öpme işi sadece bugünün değil geçmişin de sorunuymuş. Hem de üstüne şiirler yazılacak kadar büyük bir sorun. Şimdi birileri çıkıp “Bu yazıda nereden çıktı?” diyebilir. Tabii durup dururken çıkmadı elbette. Bir sebebi var ki çıktı.

Sanırım o ve onun gibiler aslında konunun nereden çıktığını iyi bilmektedir. Benim yazılarımı takip edenler mutlaka bunları isim isim biliyordur. Tek tek buraya yazmaya kalkışırsam inanın sayfa yetmez. Sadece web sitesinde uzunca bir yazı olur.

Umarım kimse benim yazdıklarıma veya Tokadizade Şekip Efendi ile Ziya Paşa’nın dizelerinde bahsettiklerine benzemez. Umarım kimse böyle olmaz. Amma gel gör ki hiç umudum yok...