DÜŞE KALKA BÜYÜMEK
Bir çocuk düşünelim… Her şeyden habersiz, dünyayı yeni yeni anlamaya çalışan. Kendini yeni yeni ifade etmeye başlayan bir çocuk.
Dünyayı anlamlandırmaya çalışırken, oyun dünyasındayken. Büyüdükçe hayatı anlamlandırmaya çalışacak ve hayatın onu mutlu eden oyunlardan ibaret olmadığını zamanla öğrenecek.
Neresinden başlar hayatın? Nereden sımsıkı tutunabilir hayata?
Düştüğünde ağlamamayı öğrenerek belki de… Büyüdüğünde yaralar alacağını ve güçlü kalması gerektiğini bilebilir mi bir çocuk? Düşüp yaralandığında ağlamamasını hangimiz öğretebilir bir çocuğa?
Deneseydik eğer ne derece başarırdık bunu? Sanıyorum ki hiçbirimiz… O çocuk, hayatı yaşayarak, yara alarak öğrenecekti, iyileşerek güçlenecekti.
Hayat aktı, zaman geçti. Büyüdü o çocuk, yüreğiyle beraber… Çok şey bekliyordu o çocuğu hayatta...
Yenilgiler, yanılgılar, olmayışlıklar… Hayatın planını yapamazdı. Yaşayacaktı ve öğrenecekti. Her insan gibi…
Hepimiz o çocuklardık işte. Şimdiki hayatını bir gözden geçir… Hepimiz sokaklarda oyun oynayan düştüğümüzde koşup eve giden yaralarımızı anne babalarımıza sardıran birer çocuktuk.
Biraz yaramız iyileşince hemen tekrar oyuna koşardık… Büyüdük… Büyüdükçe öğrendik yaşamın oyunlarını… Düştük, yaralar aldık…
En sevdiğimize sardırmak istedik yaramızı.. Olmadı, en sevdiğimiz bile yeri geldi yaraladı… Yaramız iyileşti, yine koştuk o duygulara…
Yaralar aldıkça büyüdük, vaktiyle kendi yaralarımıza kendimiz merhem olduk…
DÜŞTÜK, KALKTIK
Yüreğimizin büyüklüğü ölçüsünde öğrendik hayatı… Yüreğimizin ölçüsünde sevdik, yüreğimizin ölçüsünde düştüğümüzde kalktık… Yüreğimizin ölçüsünde yaşadık. Her insan yüreğinin ölçüsünde yaşamalıydı…