DEPREM HASARI BİZDE NEDEN FAZLA OLUYOR?

Geçtiğimiz günlerde Japonya'da meydana gelen 7,6 büyüklüğünde depremde hayatını kaybedenlerin sayısı yüzü bile bulmadı. Buna karşılık bizim ülkemizde geçen yıl 6 Şubat’ta meydana gelen 7.8 büyüklüğündeki depremlerde 50 binin üzerinde kişi hayatını kaybetti. 120 binden fazla kişi de yaralandı. Çoğu kolunu bacağını kaybetti, yatalak kaldı. Ayrıca depremden bu yana halen kendinden haber alınamayan yığınla da insan var. O insanların akıbeti bilinmiyor. Mezarları bile yok. 

***

Ekonomiye gelince; depremin bilançosu 104 milyar doları aştı. Bakınca her iki ülkede meydana gelen depremlerin büyüklüğü hemen hemen aynı. Ama bizdeki yıkım daha fazla.  Sadece depremlerde değil; binalarımız durduk yerde bile yıkılıyor bazen. Ya da sel baskınında koca koca binaları bile dereler alıp götürüyor. Örneğin Kastamonu'nun Bozkurt ilçesinde 11 Ağustos 2021 tarihinde yaşanan sel felaketinde, Ezine Çayının yanındaki Ölçer Apartmanının çökmesi sonucu 17 kişi hayatını kaybetmiş, 3 kişi ise sel sularına kapılarak kaybolmuştu. Yaşanan o olayla ilgili binanın müteahhidinin de olduğu 5 sanık taksirle ölüme sebebiyet verme suçundan 5 yıl 10’ar ay hapse mahkum edildi. Bu kadar can kaybının bedeli bu olmamalı. Ancak kanun böyle, yargılamalar kanunlara göre yapılıyor.

***

Öte yandan şubattaki depremlerde ülkemize spor müsabakasına katılmak için Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden gelen çocukların kaldığı bir otel de yerle bir olmuştu. 35’i Kuzey Kıbrıs’tan gelen ekipten olmak üzere toplam 72 kişinin öldüğü İsias Otel’i davası başladı. Bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölüme neden olmakla suçlanan 11 sanık hakkında 22 yıl hapis isteniyor. Trafik kazalarında da sanıklar genellikle bu suçla yargılanıyorlar. Yani bunun gibi suçlar ülkemizde yol kazası gibi görülüyor. 

Haliyle verilen cezalar düşük olduğu için sanıklar kısa sürede tahliye edilebiliyorlar. Belki rant için, belki cezalarımız caydırıcı olmadığı için, belki de bir şey olmaz diye düşündüğümüz için binalarımızı göz göre göre riski alanlara inşa etmeye devam ediyoruz. Binalara iskan alındıktan sonra kaçak katlar ya da eklentiler ilave etmekten de geri kalmıyoruz. Örneğin Antalya’daki turistik tesislerin durumu nedir? Bir deprem olsa ne yapacağız? Hadi hapis cezasından yırttınız diyelim. Bu işin bir de tazminat davası boyutu var. Onun altından kalkabilecek misiniz?

***

Bugün Antalya’daki apartmanların giriş katlarına, çatılarına bir bakın. Çoğu binanın otoparkı, bahçesi dükkanın içine katılmış durumda. Konyaaltı’nda Boğa çayındaki eski taş ocaklarının olduğu bölgede dere yatakları bile halen işgal edilmeye devam ediliyor. Üstelik bu tür suçlar seçim öncesi artıyor. Bunlara “dur” diyen olmayınca depremlerde sel baskınlarında dünyada en fazla zararı biz çekiyoruz. Sadece özel mülkiyet değil; kamu binalarımız da çürük çıkabiliyor. Örneğin Antalya’da 1970’li yıllarda Cumhuriyet Caddesinde Kadın Yarı’nın dibine inşa edilen 14 katlı İl Özel İdare binasının kolonları durup dururken deprem yokken 2004 yılında kendiliğinden patladı. Bu yüzden tahliye edilen bina 2014 yılında yıkılıp yerine park yapıldı

***


İnşa edildiği yıllarda Antalya’nın en yüksek binası olan o bina dönemin Belediye Başkanı Selahattin Tonguç’un itirazlarına rağmen dönemin Valisi Hüseyin Öğütçen tarafından inşa ettirilmişti.  Binanın bu yüzden ruhsatı bile yoktu. Hatta o binanın bazı katları Antalya Adliyesi olarak bile kullanıldı. Ruhsatsız binada görülen davalarla adalet dağıtıldı. Selahattin Tonguç halen yaşıyor. Kaç kez kendi ağzından dinledim. Antalya’da halen kaç tane ruhsatsız kamu binası olduğunu sorun anlatsın. 

***

Antalya’da çürük olduğu gerekçesiyle yıkılan daha yığınla bina var. Bunların arasında Antalya’nın ışıklar semtindeki Atatürk stadyumu da var. O stadyum, Antalya’daki Ali Çetinkaya Caddesindeki okullar eski doğumevi, Yavuz Özcan Parkının olduğu yerdeki eski devlet hastanesi, sağlık koleji, Şimdiki Eğitim Araştırma Hastanesinin olduğu yerdeki eski devlet hastanesi ve daha niceleri.

Şimdiki CHP’li Büyükşehir Belediyesi’nin Başdanışmanı Cem Oğuz o yıllarda İnşaat Mühendisleri Odası’nın (İMO) Antalya’daki şube başkanıydı. Antalya’nın çürük binalarıyla ilgili sık sık toplantılar yapardı. Antalya’nın çok acil deprem master planına ihtiyacının olduğunu söylerdi. Büyükşehir Belediyesi’ni sık sık eleştirirdi. Hatta stadyumun kolonlarını gösteren fotoğrafları bile bizzat bana kendisi vermişti.

5 yıldır Muhittin Böcek, yanında böyle bir danışman varken Antalya Büyükşehir Belediyesi bugüne kadar ne yaptı bilmiyorum. Ancak geçen yıl meydana gelen 6 Şubat depremlerinden sonra Antalya’nın deprem master planlarından söz edilmeye başlandı. Bu konuda geçen yıl ekim ayında konferanslar falan düzenlendi. Peki sonuç?  Ben sonuca bakarım.