DEMİRTAŞ MI, TRUMP MI?

İçimizde “AYDIN” geçinen BATI HAYRANI bazı kişiler..

Sosyal medya hesaplarından, “ABD’deki olayların baş sorumlusu, halkı sokağa çağıran Donald Trump’tır, kesinlikle yargılanmalı ve ceza almalıdır” diyorlar..

Ama, aynı aydın(!)lar..

Halkı sokağa çağıran ve onlarca kişinin ölümüne sebep olan Selahattin Demirtaş için, “düşünce özgürlüğü, demokrasi” paylaşımları yapıyor, cezaevinde tutulmaması için yargıyı baskı altına almaya çalışıyorlar..

Bununla da yetinmiyorlar..

Ateşli bir ALGI OPERASYONU ile bu konuda hükümeti suçlayıp, “bunu Erdoğan yaptırıyor” demeye getiriyorlar..

Yani; milletin aklıyla oynuyorlar..

***

Başörtüsü-türban tartışmaları, öğrenci protestoları derken..

AYNI KAFA Cumhurbaşkanı Erdoğan’a aba altından sopa gösteriyor..

Genelkurmay eski başkanlarından İlker Başbuğ, “Hemen erken seçim yapacağım diye açıkla, bak Menderes öyle yapmadı idam edildi” dedi..

Bunun üzerine, Star Gazetesi’nden Nuh Albayrak köşe yazısında, “bunların amacı erken seçim falan değil, DARBE” diyerek, tarihi bir hatırlatma yaptı..

Dikkatlice okumanızı tavsiye ederim..

***

“Zavallı Menderes, egemenliğin millete ait olduğunu zannediyordu..

26 Mayıs’ta Eskişehir, Kütahya ve Konya’ya yapacağı gezinin ilk durağı olan Eskişehir’e gitmişti..

“Benim okulum” dediği Hava Harp Okulu’nda askeri öğrencileri selamlarken, subayların bir kısmı kendisine yumruk sallamıştı..

Bu terbiyesizlik yetmezmiş gibi, selamlama sırası tören mangasına geldiğinde; komutanın “Geri dön...” emri üzerine Menderes’e sırtını dönen askerler, 10. Yıl Marşı söyleyerek gitmişti..

Bu, üzerinde çalışılmış; organize bir isyandı..

Bu darbecilerin günümüzdeki izdüşümleri de, iki gün önce; aynı yöntemi, Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan yeni rektöre uyguladı..

Buraya dikkat…

Menderes; mitingde halka hitap etmek için Odunpazarı’na gitmişti..

Erken seçimi açıklayarak ortalığı sakinleştirecekti..

Oysa cuntacılar çoktan tedbir almıştı..

Alandaki ses düzeninin kablolarını keserek konuşmayı engellemiş, erken seçim açıklamasına izin vermemişlerdi..

Harp Okulu’ndan sonra yaşadığı bu ikinci sabotaj Menderes’i çok üzmüştü..

Geceyi Eskişehir Şeker Fabrikası’nda geçirip; bu açıklamayı; kendi evi gibi hissettiği Kütahya’da yapacaktı..

Ama yine yapamayacaktı…

Gece 02.00’de Genelkurmay Başkanı Erdelhun aramış, “Bazı genç subaylar darbe yapmaya çalışıyor, kolayca bastırırız” demişti, ama kökü dışarıda olan bu hıyanet, onu da yutacak kadar büyüktü..

Gerisi malum…

Sayın Başbuğ…

1957 seçimlerine de; CHP’nin ısrarı üzerine “erken” gidilmişti ve İnönü’nün Heybeliada’daki köşkünde kurulan şer ittifakına rağmen, DP yine Meclis’in yüzde 70’ini almıştı..

Menderes; sadece 2.5 yıl sonra tekrar başlayan bu “erken seçim” yaygaralarına yine “PEKİ” diyecekti ama sizinkiler izin vermedi..

***

Evet, şimdi aynı şeyleri yapmaları mümkün değil..

Ama, milleti diken üstünde oturmaya zorluyorlar..

Ne diyeyim, Allah bu DARBECİ ZİHNİYETİ bildiği gibi yapsın..

 

…………………….

 

GONG

 

HDP barajı geçince PİLAV dağıtan Çanakkale’nin CHP’li Belediye Başkanı, belediye meclisi toplantısında dedi ki;

“İyi Parti’nin varlığı CHP sayesindedir..”

İyi Parti’li olsam, bu partide 1 dakika bile durmam..

 

……………………..

 

GAZETECİ DARBECİLER..

 

Dün, 1961’de gazetecilerin bir “fikir işçisi” olarak haklarını düzenleyen 212 Sayılı Yasa’nın kabulünün yıldönümüydü..

O günden bu yana, “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü” olarak –güya- kutlanıyor..

Çünkü..

Uzun zamandır, “gazetecilerin hakları” diye bir şey kalmadı artık..

Maalesef, “içimizdeki darbeciler” meslektaşlarına darbecilerden ve patronlardan çok daha fazla darbe vurdular..

Gazetecilerin de toplu sözleşmeleri vardı, sendikalardan istifa ettirildiler..

Bordrosunda “asgari ücret” değil, aldığı maaşın brüt tutarı yazıyordu, bitirdiler..

Telefon, uçak, resmi toplu ulaşım araçları gibi imkanlardan yarı ücretle yararlanıyorlardı, bunların kaldırılması için yazılar yazdılar, kaldırttılar..

Yayın organlarında fikren ve bedenen çalışanlardan yana değil, hep patronlardan yana oldular..

Gazetelerde “köşe”leri kaptılar, KÖŞE oldular..

Kim onlar?

Boğaz’da oturup, denizi seyrederken Romanya’dan getirttikleri dondurmaları yiyenler..

Bir “gazeteci maaşı(!)” ile lüks otomobillerin, en değerli yerlerde dükkanların, en gözde sitelerde dairelerin, sahillerde yazlıkların sahibi olanlar..

Yani “tuzu kuru”lar..

Ve siz onların çoğunu yakından tanıyorsunuz zaten..

***

Şimdi soruyorum;

Manzarası bu olan gazetecilerin “kutlanacak bir günü” olabilir mi?

 

………………………

 

TRAFİK

 

Yaya iken ne isen sürücü iken de O'sun..