DALYA

7 taşı üst üste koyar, elimize bir top alır, iki gruba ayrılır ve bir grup taşların başında beklerken bir diğer grup, topla taşları devirmeye çalışırdı. Taşları ekiplerden bir oyuncu devirirse herkes kaçmaya başlar.

Taşların başında bekleyen oyuncu topu yakalar ve karşı takımın oyuncularını vurmaya çalışırdı. Vurulan oyuncular oyun dışı kalır, bu sırada diğer takım oyuncuları yıkılan taşları hemen dizmeye çalışırlar taşlar dizilmişse oyun tekrar başa dönerdi, bir kısırdöngü yani…

Anlatınca çok eğlenceli gelmese de kulağa, oynamaya bayılırdık çünkü; koşardık durmaksızın, ne kadar hızlı koşarsan yakalanma ve vurulma ihtimalin de o kadar az olurdu oyunu zevkli kılanda işte buydu…

Oyunu adı DALYA…

Neden konuya çocukluğumuzun bir oyunuyla girdiğimi açıklayayım şimdi de sizlere… Özel okullar Pazartesi günü açıldı Devlet okulları da 6 Eylül’de kapılarını açacak öğrencilerine. Şöyle okulların bahçesine göz gezdirdim bugün, belki geçmişten bir iz belki de çocukluğumu bulurum diye ama bulamadım.

Okul bahçesinde hep çocuklar  vardı yine evet bu değişmedi ama ne dalya ne yakan top oynayan çocuklar vardı  ne de ip atlayan kızlar ve onların oyununu bozana erkek çocukları. Hepsinin gözlerinde çocukluktan uzak büyük büyük amcaların teyzelerin hayattan bıkkın, yorgun ifadeleri vardı…

Öyle üzüldüm ve öyle çaresiz hissettim ki kendimi hepsini kolumun altına alıp bakın çocuklar siz çocuksunuz ve büyüdüğünüzde bir daha çocuk olamayacaksınız, koşun oynayın, canınız ne istiyorsa yapın, istediğiniz kadar saçmalayın çünkü çocukluk demek saçmalamak demek birazda ve büyüyünce istediğiniz an saçmalayamacaksınız ve insanlar hep yadırgayacak sizi o yüzden şimdi istediğinizi yapın çocuk olmanın en keyifli tarafı budur ve kesin bilgi şu ki; çok özleyeceksiniz çocukluğunuzu demek istedim…

Bana deselerdi ki, sana çocukluğunu geri vereceğiz ve sen bir daha asla şu an olduğun yaşa gelemeyeceksin(!) hemen kabul ederdim hiç düşünmeden…

Çünkü büyümek sizin sandığınız kadar keyifli bir şey değil, şu an deli gibi bir büyüme arzusu içindesiniz ama emin olun ki kendi kararlarınızı kendinizin vermediği, bir başka kişinin (ebeveynler) sizin tüm ihtiyaç ve konularınızı düşünüp çözüm bulduğu ve her şeyin sizlere altın tepsiye sunulduğu yıllarınız hayatınızın en güzel yılları olarak kalacak sizde…

Keşke hala kendi kararlarımı kendim vermeseydim! Annem saat 19:00’da evde olacaksın deseydi mesela, akşama taze fasulye pilav var yiyorsan ye yemiyorsan kalk sofradan deseydi.

Keşke babam dersini çalışmazsan televizyon izleyemezsin dediğinde odada boş boş oturup ağlamak yerine dersimi çalışsaydım keşke birileri hep benim yerime düşünüp en doğru kararı verseydi. Sizi hayatımla temin ederim ki yaşadığınız en güzel zamanlar çocukluk zamanlarınız…

Şimdi kendinizi çok yorgun ve bıkkın hissetseniz de büyüdüğünüz de hayat  sizi dalya taşları gibi fırlatmasın istiyorsanız ve elinde topla birileri sizi yakalamak için kovalamasın ve sizler nefesiniz kesilene kadar hayat yolunda koşmak istemiyorsanız asılın hayatlarınıza; gönlünüzce gezin, oynayın ve bunları yaparken de çok okuyun çok öğrenin, ellerinizdeki teknolojiyi sosyal medyalar da, tiktok videoları çekerek  kullanmak yerine bilgiye ulaşmak için kullanın.

Beğeni yağmuruna da tutulsanız takipçi sayılarınız da artsa, yalnızlığınız hepsinden daha büyük olacak unutmayın. Çünkü hayat birilerinin sizi onayladığında ve ya beğendiğinde değil siz kendinizi sevdiğinizde güzel olacak, yoksa dalya taşları gibi dağılmanızı kimse engelleyemez anneleriniz bile...

Yeni eğitim öğretim yılınız hayırlı ve her şey gönlünüzce olsun…

Kalın sağlıcakla…

BÜYÜK USTADAN İNCİLER

Diyarbakırlı şairimiz büyük usta CAHİT SITKI TARANCI öyle güzel anlatmış ki çocukluğu sizlerle de paylaşmak istedim:

Affan Dede'ye para saydım

sattı bana çocukluğumu

artık ne adım var ne yaşım

bilmiyorum kim olduğumu

hiçbir şey sorulmasın benden

haberim yok olan bitenden