Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan CHP’ye tepki
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Eğer bu parti Atatürk'ün partisiyse Atatürk'ün partisinde milli olmayan, yerli olmayan kimse barınamaz ve barınamayacaktır. Şimdi 31 Mart bunun kantarı olacak ve bu kantarda İstanbul, Ankara başta olmak üzere inşallah Cumhur İttifakı gereğini yapacaktır" dedi. Erdoğan, Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay kararına ilişkin suç duyurusuyla ilgili, “Şu an itibarıyla Yargıtay’ın aldığı karar asla bir kenara atılamaz, itilemez” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Özbekistan'ın başkenti
Taşkent'te katıldığı Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (EİT) 16'ncı Zirvesi dönüşü
gazetecilere önemli açıklamalarda bulundu.
EKONOMİK İŞBİRLİĞİ
TEŞKİLATI’NIN 16. ZİRVESİ DEĞERLENDİRMESİ
“Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nın 16. Zirvesi’ne iştirak
etmek için gerçekleştirdiğimiz Taşkent ziyaretimizi tamamladık. Zirveye
başarıyla yaptıkları ev sahipliğinin yanı sıra şahsıma ve heyetime gösterilen
hüsnü kabulden ötürü değerli kardeşim Özbekistan Cumhurbaşkanı Sayın Mirziyoyev
başta olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Teşkilatımızı İran ve
Pakistan'la birlikte 1992 senesinde kurmuştuk. Zaman içinde teşkilata,
Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan, Türkmenistan ve
Afganistan da katıldı. 8 milyon kilometrekarelik alana yayılan Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı, yarım milyara yakın bir nüfusu bünyesinde barındırıyor.
Teşkilatımız aynı zamanda ortak değerlerimizi, köklü tarihimizi, ezeli ve ebedi
kardeşliğimizi de temsil ediyor. 16.
Zirve ile dönem başkanlığı Türkmenistan'dan, önümüzdeki iki yıl boyunca
Özbekistan'a geçti. Zirve kapsamında bölge içi ticaretin geliştirilmesi,
tedarik zincirlerini etkileyen sorunların giderilmesi, bölgenin enerji
kaynaklarının verimli kullanımı, ülkelerimiz arasındaki ulaşım imkanlarının güçlendirilmesi
gibi birçok meseleyi ele aldık. Ayrıca yürütülen mevcut projelerin durumunu
istişare ettik. Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Ticaret Anlaşması’nı ivedilikle
yürürlüğe koymamız gerektiğinin altını çizdim. İstanbul'da ev sahipliği
yaptığımız Ekobank'ın kurumsal ve mali kapasitesinin arttırılması gerektiğini
ifade ettik. Teşkilat bünyesinde turizm iş birliğinin güçlendirilmesi de
gündemimizdeki bir diğer konuydu. Turizm bakanlarımız, geçen ay
gerçekleştirdikleri toplantıda Erzurum'un Ekonomik İşbirliği Teşkilatı 2025
Turizm Başkenti seçilmesi kararını aldı. Bu kararın teşkilat üyesi ülkeler
arasındaki beşeri bağların kuvvetlendirilmesine vesile olacağına inanıyorum.
Zirve sırasında, karşılıklı yatırımların ve pazar payının arttırılması üzerinde
de durduk. Ticaretin geliştirilmesi noktasında çok taraflı ulaştırma
koridorlarının desteklenmesinin önemine dikkat çektim. Bu minvalde pazar
geçişli doğu-batı orta koridorun ve bu hattın geliştirilmesinin ehemmiyetine de
değindim.
Değerli arkadaşlar; yakın coğrafyamızda yaşanan krizler de
zirve esnasında ele aldığımız konular arasındaydı. Gazze başta olmak üzere
işgal edilmiş Filistin topraklarında devam eden insanlık dramını zirve
gündemine taşıdık. Türkiye'nin bu süreçte attığı adımları, yaptığı yardımları, ilk
günden beri sürdürdüğü diplomatik çabaları ve kalıcı barajın tesisi için
yapılması gereken öncelikli hususları dile getirdik. Zirve vesilesiyle, ayrıca
katılımcı ülkelerin liderleriyle de görüşmelerimiz oldu. Bu kapsamda Özbekistan
Cumhurbaşkanı Sayın Şevket Mirziyoyev, İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı
Sayın İbrahim Reisi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Ersin
Tatar ile ikili görüşmeler gerçekleştirdik. Ziyaretimin, Ekonomik İşbirliği
Teşkilatı üyesi ülkelerle aramızdaki bağları güçlendirmesini ve kardeşliğimizi
pekiştirmesini temenni ediyor, aldığımız kararların hayırlara vesile olmasını
diliyorum.”
“BİZ DURUŞUMUZU
BAŞTAN BERİ CESARETLE ORTAYA KOYDUK”
SORU: İlk günden bu yana Gazze meselesinde çok kararlı bir
duruş sergilediniz. Meseleyi sahiplendiniz, dünya platformuna taşımakta öncülük
ettiniz. Siz bu yola çıktığınızda, diğer liderlerin sessiz kaldığını, adım
atmadığını gördük. Sizin bu kararlı çıkışınız neticesinde sessiz liderlerin de
sizinle birlikte bu meselenin çözümü konusunda sizin yanınızda yer aldığını
gördük. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in bile bu zamana kadar
görmediğimiz, beklenmedik bir cesaret örneği sergilediğini gördük. Bu süreçte
sizin liderliğinizde atılan adımlar, sonucu nereye yöneltir? Gelinen noktada
ateşin sönmesi yönünde olumlu bir gelişme mi olur, yoksa herkesin korktuğu
ateşin yayılması meselesi mi gerçekleşir?
“İsrail bu zulmü, barbarlığı sergilemeye eğer devam ediyorsa,
burada tüm ülke liderlerinin düşünmesi gereken bir şeyler var demektir. Biz
duruşumuzu baştan beri cesaretle ortaya koyduk ve bunu yapmaya devam ediyoruz.
İsrail, Filistinlileri bugün katletmeye başlamadı. Bu işin
bir geçmişi var. Mazisi 1947’lere kadar dayanıyor. Eğer, ben Birleşmiş
Milletler Genel Kurulu'nda 1947 haritasıyla bugünkü haritayı mukayeseli bir
şekilde orada tüm dünyaya haykırdıysam bunun bir nedeni var. Bunu yaparken bir
şeyleri ortaya koyuyorum. Bu katliamlar 1947’den itibaren başladı ve o günden
bugüne Filistinlilerin barındıkları, kaldıkları yerler ne kadardı, bugün ne
kadar? İsrail'in o topraklardaki durumu neydi, bugün ne? Tüm bu hususlara
dikkatlice baktığımızda adeta İsrail ile Filistin’in haritaları arasında bir
değiş tokuş söz konusu. Şu an itibariyle tabii saldırıların başlangıcından
itibaren başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere İsrail'in arkasında tüm
Batı yer alıyor. Eğer, Guterres, gerçekten takdir edilecek bir çıkış ortaya
koyduysa, ki bunu yaptı, bunun da bazı sebepleri var. O da hakkı, hakikati
gördü, görüyor. Birleşmiş Milletler’in Genel Sekreteri olarak hakkın ve
haklının yanında yer alıyor. Bu noktada
şu konuya dikkat etmek lazım. Amerika'nın ve İsrail’in yanında kaç ülke var?
Birleşmiş Milletler’deki insani ateşkesin sağlanması için yapılan oylamada
Amerika'yla beraber olan 14 ülke vardı. Ama 120 ülke bunların karşısında dimdik
durdu. 40 veya 41 ülke de çekimser kaldı. Bu cesur ülkeler bütün dünyaya bir
mesaj veriyor. “Ey Amerika, sen ne kadar büyük olursan ol haklı değilsin,
İsrail haklı değil. Haklı olan buradaki mazlumlardır. Bu mazlumların yanında da
gerçekten hakkı ve hakikati savunan ülkelerdir.” diyorlar. İşte 120 ülke
Birleşmiş Milletler’de bir duruş ortaya koydu. Aslında 40-41 çekimser ülke de
aslında 120 ülkenin yanında sayılır? İnşallah Riyad Zirvesi’nden sonra
arkadaşlarımla yeniden telefon diplomasisine odaklanacağız. BM’de hakkı ve
adaleti savunanların sayısını daha da artırmaya yönelik bir çalışma
başlatacağız.
Bizim buradaki bütün temennimiz sadece insani yardımların
geçiş koridoru değil. Ayrıca İsrail'e yönelik, yaralı Filistinli mazlumların
geçişlerini sağlayacak baskıyı artırmak. Hedefimiz Gazze’den bütün bu
insanların tıbbi yardımları verebileceğimiz noktalara geçişini sağlamak.
Bunların içinde kanserli hastalardan tutun hafif ve ağır yaralılar
bulunuyor. Biz bu koridor açılırsa bu
yaralıları ve kanser gibi kronik hastalıkları olan kardeşlerimizi
hastanelerimize almaya hazırız. Bunun için de hazırlıklarımızı tamamladık.
“Yaralıları ve kronik hastaları verelim” şeklinde bazı olumlu sinyaller
geliyor. Eğer gerçekten bunları hastanelerimize alabilirsek insani ve İslami
görevimizi de yerine getirmiş oluruz.”
“ATEŞKESİ SAĞLAMAK
ÖNCELİKLİ HEDEFİMİZDİR”
SORU: Gazze’de ateşkesin sağlanması ve sürecin kalıcı barış
istikametine doğru ilerlemesi konusunda umudunuz var mı? Türkiye’nin bunu
sağlamadaki rolü ne olacaktır?
Umutsuz olmak diye bir şey yok. Tabii ki umudumuz var.
Umudumuz olduğu için bu çalışmaları yürütüyoruz. Ama şunu da unutmamak gerekir.
2-2,5 buçuk milyon nüfuslu bir Gazze’den söz ediyoruz. Burada şu anda 11 bin’e
yakın çocuk, kadın, yaşlı Filistinliler can verdi. Bunun yanında 25-30 bin
yaralı var. Şu anda devasa bütün o binalar yıkılmış, enkaza dönmüş vaziyette.
Acaba bu enkazların altında durum nedir? Gelen haberler tabii fecaat. Bütün
bunlarla birlikte bu enkazlar nasıl kalkacak, kalkma imkanı var mı? Onlara
yönelik de tabii yoğun bir çalışma gerekecek. Bütün bu iş makinaları vesaire,
onların çalışması zaman alacak. Bunlara yönelik de yaptığımız diplomatik
ataklarda bazı olumlu sinyaller alır gibiyiz. Temennim odur ki bunlar hayata
geçer. Onun için Riyad Zirvesi’ni çok çok önemsiyorum. Biz toplumların vicdan
pusulasının daima doğruyu gösterdiğine inanıyoruz. Ateşkesi sağlamak öncelikli
hedefimizdir. Bunun için atılması gereken tüm adımları atıyor, denenmesi
gereken tüm yolları deniyoruz.
İnsanların ölümünü durdurmak, korkudan titreyen çocukları
kucaklamak ve onların acılarını bir nebze de olsa hafifletme gayreti bizim için
nihai sonuç değil çözümün başlangıç noktası olacaktır. Türkiye olarak tüm
uluslararası platformları aktif ve konuya dair işler halde tutmaya çalışıyoruz.
Ateşkesi temin etmek için diplomasinin imkanlarını sonuna kadar kullanıyoruz.
Muhataplarımıza doğrunun, adil ve kalıcı çözümün yol haritasını anlatıyor, bu
çözümün hayata geçmesi için uluslararası kamuoyu oluşturmaya çalışıyoruz.
Ateşkes sonrası atılacak adımları en ince ayrıntısına kadar planlıyor, ayakları
yere basan, sürdürülebilir barışı inşa etmek için formüller geliştiriyoruz.
“KANAYAN BU YARAYI
DURDURMAK İÇİN BİR ŞEYLER YAPMAYA ÇALIŞIYORUZ”
SORU: Birkaç boyutu var ama genelde ABD ve İsrail’in son
döneme baktığımızda, özellikle Beyaz Saray'ın “aynı noktada olmadıkları”
açıklamasından yola çıkarak, bir Gazze işgali, iki Gazze'den halkın çıkmaması,
üç Gazze'de yönetim ve dört iki devletli çözüm konusunda son dönemde Biden ile
Netanyahu arasında ciddi bir fark olduğunu görüyoruz. Bu sizce gerçek bir fark
mı, yoksa “mış” gibi yapılan bir durum mu? Bir yandan da Netanyahu’nun
tasfiyesine gidecek bir süreçten bahsediliyor. Acaba buna katılır mısınız? İki
devletli çözüm derken de 1967 sınırlarını kabul ediyor mu ABD? Tüm bunlara
rağmen nükleer denizaltıyı neden bölgemize gönderdi ABD?
Tabi bunlara inanmak mümkün değil. Geçenlerde, ABD’nin
Dışişleri Bakanı Antony Blinken malum Türkiye'ye geldi ve Dışişleri Bakanımız
Hakan Fidan ile bazı görüşmeler yaptı. Görüşmeler esnasında, tabii kendisine
bazı tekliflerimiz Dışişleri Bakanımız tarafından yapıldı. O da neydi? Örneğin
şu anda günde 20-30 tır geçiyor. Tabii insani bir yardım değil. Bunun
yükseltilmesi, en az 500 tıra bunun
çıkarılması gerekir teklifi yapıldı. Onun da buna olumlu yaklaştığı Dışişleri
Bakanımız Hakan Fidan tarafından bana nakledildi. Temennimiz odur ki eğer
hakikaten bu 500 tır hal yoluna girerse bir nebze olsun biraz rahatlama olur
gibi. Çünkü burada ilaç, gıda, özellikle su bütün bunlara ciddi manada ihtiyaç
var. Bütün bunların yanında hatırlayın bir ambulans konvoyunu vurdular. Bütün bunların yanında ambulans açığının da
giderilmesi lazım. Tedbirlerimizi aldık, alıyoruz. Yoğun bir şekilde bu
ambulans açığını da gidereceğiz. İlaç, gıda vesaire konusunda da bazı ülkelerle
iş birliğine de girerek adımlarımızı atacağız.
Amerika’da bir politika değişikliği konusuna gelecek
olursak, Öyle bir hava var. Sadece orada değil tüm Batı’da, İngiltere’de,
Fransa’da var…
Bizim hamasi söylemler, içi boş insani şovlara değil somut
adımlara ihtiyacımız var. Diyorlar ki “daha iyi bir yol haritası için
çabalıyoruz.” BM kararlarından daha iyi bir yol haritası olur mu? Şayet ateşkes
konusunda samimiyseniz BM’nin kararlarının uygulanması konusunda İsrail’e baskı
yapın. Çünkü insanlar ölüyor, anneler kundaktaki bebeklerini, çocuklar anne
babalarını kaybediyor. Kanayan bu yarayı durdurmak için bir şeyler yapmaya
çalışıyoruz. Bu hissiyatı ABD paylaşmaya başlarsa İsrail’i durdurmak daha da
kolay hale gelir.
“İSRAİL PERVASIZLIĞIN
ODAĞIDIR”
SORU: Sizin de ifade ettiğiniz gibi ABD Dışişleri Bakanı
Antony Blinken hafta başında Ankara’ya geldi. Sadece Dışişleri Bakanı Hakan
Fidan ile görüştü. Bu ziyaret boyunca siz memleketiniz Rize’deydiniz. Hatta
yanlış bilmiyorsam Blinken’in uçağı Türkiye hava sahasından ayrılırken sizin
uçağınız Rize’den Ankara’ya geldi. Blinken’e uygulanan karşılama ve Dışişleri
Bakanı Fidan’ın kendisine yaklaşımı çok konuşuldu. Amerika'ya hem simgesel
anlamda hem de görüşmelerde diplomasi manasında nasıl mesajlar verildi?
Dışişleri Bakanlığımız diplomasinin gereklerini ve protokol
kurallarını gayet iyi bilir ve uygular. Bakanlığımız konuğuna, temsil ettiği
makama yakışır bir şekilde yaklaşımda bulunmuştur. Tüm dünyada ABD protesto
ediliyor neden? Çünkü İsrail’in Gazze’de yaptığı katliama destek vermek ABD’yi
tepkilerin hedefi haline getirdi. Eğer 3 gün içinde İstanbul Yenikapı'ya 1,5
milyon insan geliyor, orada toplanıyorsa bu bir şeyi ifade ediyor. Yani “bizim
sesimize kulak verin. Bizim sesimizi dünyaya haykırın.” diyorlar. ABD Dışişleri
Bakanı Blinken’in en büyük hatası en başta oldu. İsrail’e gittiğin zaman, “Ben
buraya ABD Dışişleri Bakanı olmanın yanında bir Yahudi olarak geldim.” dersen
bunun da bir karşılığı olur. Bunun karşılığı ne? İşte bunun karşılığı da bir
anda Yenikapı'ya 1,5 milyon insanın toplanmasıdır. Türkiye'nin değişik
yerlerinde birçok bu tür toplulukların bir araya gelmesidir. İngiltere'de,
Fransa'da, Amerika'da Beyaz Saray'ın önünde on binler bir araya geldi. Bunlar
bir işaret fişeğidir. Biz Türkiye olarak bu konuda ne düşündüğümüzü, çözüm
formüllerimizi herkesle paylaşıyoruz. Biz artık bu sorunun ortadan kalkmasını
istiyoruz. Diplomasinin tüm imkanlarını kullanarak, insan odaklı yaklaşımımızın
sahada karşılık bulması için çaba harcıyoruz. İnsan hakları ve uluslararası
hukuk bu kirli savaşın bir an önce durdurulmasını emrediyor. Kimse kendini
uluslararası hukukun dışında bir yere konumlandırmamalı ve böylesi bir
pervasızlık sergilendiğinde herkes ona karşı tutum takınmalıdır. Maalesef
İsrail sözünü ettiğim pervasızlığın odağıdır.
İsrail meselesi çözülmeden de ne bölgemizde ne dünyada tam
manasıyla barıştan ve tam anlamıyla uluslararası hukuk düzeninden söz edilemez.
“İSRAİL HALKININ
YÜZDE 60-70’İ NETANYAHU’NUN KARŞISINDA YER ALIYOR”
SORU: Sayın Cumhurbaşkanım sizin de söylediğiniz gibi
dünyanın her yerinde halk nezdinde İsrail aleyhtarı gösteriler oluyor. Bu
gösterilerin neticesinde de sizin de söylediğiniz gibi hem Amerika’nın hem
Batılı devletlerin tutumunda değişiklik söz konusu. Günün sonunda fatura
Netanyahu’ya kesilip bugüne kadar yapılan katliamlar örtbas edilir mi? Yoksa bu
kadar büyük bir tepkinin oluştuğu bir dönemde iki devletli çözüm konusunda daha
ileri bir adım atılabilir mi?
Yani şunu çok açık net söylemem lazım. Bu konu üzerinde
fazla durmak bana göre çok da isabetli olmayabilir. Ama Netanyahu’nun bugünü
yarına göre iyi günleridir. Şu anda İsrail halkının yüzde 60-70’i Netanyahu’nun
karşısında yer alıyor. Rehinelerle ilgili konuya gelince, Hamas’ın sivilleri
rehine olarak tutmak gibi bir derdi yok. Tam aksine, olması gereken İsrail'in
elindeki Filistinlilerin bırakılmasıdır. Şimdi biz Türkiye olarak burada araya
gireceksek burada İsrail'in yapması gereken şey Filistinlilerin süratle
bırakılması ve öbür taraftan da İsraillilerden Hamas’ın elinde olanların hemen
bırakılmasıdır. Ama burada iki şey var. Asker var. Sivil var. Zaten Hamas’ın
sivilleri bırakmamak gibi bir kararlılığı yok “bırakırız” diyorlar. Tabii orada
askerler var. Bu askerlerin içerisinde üst rütbeliler de var. Ama İsrail’in
kalkıp da 5 yaşında, 10 yaşında, 15 yaşında çocukları rehine alacak kadar
vicdani olmayan tutumu da ortada. Olumlu adımlar atıldığı takdirde biz her
türlü riski alır ve bu işin çözümüne katkıda bulunmaya çalışırız. İsrail son
bir ayda Batı Şeria’da 2 bin’e yakın kişiyi tutukladı. Ondan önce içinde kadın ve çocukların da bulunduğu
hapishanelere atılmış 10 bin civarında insan var. Hamas öncelikle kadın ve
çocuklar olmak üzere Batı Şeria ve Gazze’de İsrail tarafından tutuklanan
Filistinlilerin serbest bırakılmasını istiyor.
“BİZİM ÖNCELİĞİMİZ DE
DERDİMİZ DE BARIŞ”
SORU: Siz de çok önemsediğinizi söylediniz malum hafta sonu
Riyad’da İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi olacak. O zirvede Türkiye’nin
ajandasında neler olacak?
“Şu anda bu konuştuklarımızı orada aynen konuşacağız. Ama bu
zirvenin zaten ana başlığı İsrail-Filistin arasındaki bu savaş olacak. Konunun
tüm detaylarına varıncaya kadar orada konuşmak ve bir an önce insani ateşkesin
sağlanmasını teminine yönelik müzakereler yapmak için toplanacağız. “Buraya
katılan ülkelerin her biri ne yapabilir?” sorusuna odaklanacağız. Körfez
ülkeleri ne yapabilir? Körfez ülkelerinin dışındakiler ne yapabilir?
Malezya’sı, Endonezya’sı, Pakistan’ı, Türkiye'si hepimiz ne yapabiliriz bunları
orada ayrıntılı bir biçimde konuşacağız. Zaten konuştukça da birçok şey o
masanın üstüne dökülecek.
Ben Riyad’daki toplantıyı bu nedenle çok önemsiyorum. İslam
ülkelerinin Filistin Davası ile ilgili hassasiyeti malum ve hem ateşkesin
sağlanması hem kalıcı barış ile ilgili yapabileceğimiz çok şey var.
Adımlarımızı sağlam, etkin ve barışa hizmet edecek şekilde atmalıyız.
Stratejisi oluşturulmamış, iyi planlanmamış adımlar en başta Filistin Davasına
zarar verir. Bu sebeple yaşanan katliamlara da tepkimizi gösterecek, barış için
hangi alanların açılabileceğini de konuşacağız. Tüm önerilerimizi
kardeşlerimizle paylaşacak bir ortak aklın oluşması için çaba göstereceğiz.
Orada alınacak kararların sürecin devamı için çok önemli olacağını düşünüyorum.
İnanıyorum ki bölge ülkelerinin ve İslam dünyasının temsil edildiği bu zirveden
çıkacak kararlar, İsrail’in zulmünü durdurmak için büyük bir adım olacaktır.
Bizler bu bölgenin insanlarıyız, dışarıdan bu bölgeye gelenler gibi fevri ve
popülist politikalar ortaya koyamayız. Buradaki her acı bizim canımızı yakıyor.
Buradaki her istikrarsızlık bizleri etkiliyor. Birlik içinde
çözüm yolu vardır ve biz Riyad’da o yolları konuşacağız. Bizim önceliğimiz de
derdimiz de barış.”
“ATATÜRK'ÜN
PARTİSİNDE MİLLİ OLMAYAN KİMSE BARINAMAZ”
SORU: Bildiğiniz gibi ana muhalefet partisi CHP’de geçen
hafta genel başkan değişimi yaşandı. Bu konudaki düşüncelerinizi yaklaşan yerel
seçimler bağlamında alabilir miyiz?
“Biz ne dedik? Bay Bay Kemal dedik. Dediğimiz oldu mu? Oldu.
Bunu ilk söylediğimiz zaman yapsaydı bu kadar olumsuz olmayacaktı. Ama o zaman
durum çok farklıydı. Bunların birbirinden farkı yok. Bunu zaten söyledim. Ne
dedim? Al birini vur öbürüne. Biri Demirtaş'a selam gönderiyor. Biri Kavala'ya
selam gönderiyor. Aynı şekilde diğeri de onlara selam veriyor. Şimdi bunlar
hala Demirtaş'a selam gönderirsem ben güçlenirim havasındalar. Kavala'ya selam
gönderirsem güçlenirim diye düşünüyorlar. Yahu güçlenemezsin. Sen de
kaybedeceksin. Öbürü de kaybedecek. Eğer bu parti Atatürk'ün partisiyse
Atatürk'ün partisinde milli olmayan, yerli olmayan kimse barınamaz ve
barınamayacaktır. Şimdi 31 Mart bunun kantarı olacak ve bu kantarda İstanbul,
Ankara başta olmak üzere inşallah Cumhur İttifakı gereğini yapacaktır. Cumhuriyet
Halk Partisi başına kimi getirirse getirsin değişmez, değişemez.”
“ENFLASYONUN BELİNİ
KIRDIK, ETKİLERİNİ DE SİLECEĞİZ”
SORU: Sorum ekonomiyle ilgili olacak. Enflasyonla mücadeleye
hız kesmeden devam ettiğinizi yakından takip ediyoruz. Asgari ücretle
emeklilere yapılacak zamla ilgili bir açıklamanız olur mu?
Küresel gündemi de meşgul eden enflasyon sorunu ile
mücadelede kararlıyız.
Enflasyonun belini kırdık, etkilerini de önümüzdeki süreçte
sileceğiz. Biz hep çalışanlarımızı ve emeklilerimizi enflasyona ezdirmeyeceğiz
dedik ve hamdolsun sözümüzü tuttuk. Asgari ücrete cumhuriyet tarihinde
yapılmamış oranda zam yaptık. Emeklilerimizin maaşlarını artırdık ve onları
daha da rahatlatacak çözümleri geliştirdik ve çok yakında uygulayacağız.
Biliyorsunuz emeklilerimizi kısa vadede rahatlatacak 5 bin liralık ikramiye
ödemelerini de bu ay içerisinde yapmayı planladık. Aldığımız tedbirlerle
yapacağımız ödemelerle emekli ve çalışanlarımızın yanında durduk, bundan sonra
da durmaya devam edeceğiz. Asgari ücret konusunun kendi takvimi var
biliyorsunuz. İşçilerimizi ara zamla rahatlatmıştık, şimdi de işçi ve işveren
kesimini bir araya getirip en makul çözümü bulacağımıza inanıyorum.
ANAYASA MAHKEMESİNİN
CAN ATALAY KARARI
SORU: Biz Özbekistan’dayken Türkiye’de de bir tartışma
yürüyor Sayın Cumhurbaşkanım. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay üzerinden. Eminim
siz de takip etmişsinizdir. Anayasa Mahkemesinin Can Atalay’la ilgili verdiği
ihlal kararına karşın Yargıtay 3. Dairesi’nin aldığı karar, ilk kez iki yüksek
mahkemeyi karşı karşıya bu denli sert bir şekilde getirdi. Yargıtay Anayasa
Mahkemesi kararının uygulanmamasını ve Anayasa Mahkemesinin üyeleri hakkında da
suç duyurusunda bulundu. Bu karar ve yüksek mahkemeler arasındaki bu gerilimle
ilgili görüşünüzü merak ediyoruz. Bir de küçük hatırlatma yapmak istiyorum.
Belki tam takip edememişsinizdir. Farklı yorumlar da geldi. Şöyle diyenler
oldu. Anayasa Mahkemesi Anayasa'nın açık hükmünün yanı sıra ceza kanunları ve
yargı kararlarını göz ardı ediyor, Anayasa Mahkemesi yargısal aktivizm içinde
diyenler oldu. MHP'den açıklamalar geldi. Anayasa Mahkemesi yasama organının
yerine geçemez ve ceza politikasını belirlemede kanun koyuculuğu Meclis takdirindedir
şeklinde açıklamaları oldu. Muhalefet de bu bir darbe girişimidir gibi sözler
etti. Sizin görüşünüzü merak ediyoruz.
Her şeyden önce Yargıtay'ın bir yüksek mahkeme olduğunu
herhalde kimse inkar edemez. Anayasa Mahkemesi bu noktada maalesef birçok
yanlışları da arka arkaya yapar hale geldi. Bu da bizi ciddi manada üzmektedir.
Şu an itibarıyla Yargıtay'ın aldığı karar asla bir kenara atılamaz, itilemez.
Anayasa Mahkemesinin kararına karşı Yargıtay da şu anda demiştir ki “Sen yüksek
mahkemeysen ben de yüksek mahkemeyim ve yüksek mahkeme olarak da şu anda
sizinle ilgili bir yaptırımı ben de talep ediyorum.” Bu talebinin gereğini
bekliyor ve bu talebine karşı bunun gereğini yerine getirecek olan merci
neresiyse o merciden bu talebini istiyor. Bu parlamentoysa parlamentodan
istiyor. Şimdi Can Atalay’ı alın koyun bir kenara. Bundan önce yine benzer
şeyler maalesef oldu. Parlamentomuz da bu konularda ağır hareket ediyor. Yani
birçok terörist parlamentoda dokunulmazlıkların kaldırılması süreci geciktiği
için kaçtılar, yurt dışına çıktılar. Bunların bu kadar ağır ele alınmaması
gerekiyor. Çok seri kararla bu işlerin bitirilmesi lazım. Seri olarak bu
adımlar atılmayınca ondan sonra bakıyorsunuz birisi Amerika'da, birisi
Almanya'da, birisi Fransa’da meydana çıkıyor. Ondan sonra da oralardan
Türkiye'yi tehdit ediyorlar. Benim ülkem yurt dışına kaçmış sapıkların
tehdidiyle karşı karşıya kalmamalı, kalamaz. Anayasa Mahkemesi de bu konuyla
ilgili olarak Yargıtay'ın attığı bu adımı hafife de alamaz, almamalıdır. Eğer
partimden bazı arkadaşlar da burada Yargıtay’ı yerip, Anayasa Mahkemesi’ne
övgüler düzüyorsa onlar da yanlış yapıyorlar. Bizim birimiz hepimiz, hepimiz
birimiz anlayışıyla hareket etmemiz lazım. Buralarda kalkıp da birilerine şirin
görünmenin anlamı yok. Son olarak şunu da vurgulamak isterim ki, Anayasa yapma
yetkisi Yüce Meclisimizindir ve bu yetkisini devredemez. Kimse de milletin
iradesi ile oluşmuş meclisin bu mutlak yetkisine el uzatamaz.