ÇOK SAT(TIR)ANLAR
Bütün yazarlar bilir, kitap baskıdan çıkınca bir sancı başlar. Acaba istenilen kitleye ulaşacak mı, okur sevecek mi, kaç adet satacak gibi pek çok soru zihnini meşgul eder yazarın. Bu süreç kitabın yazım sürecinden daha sancılıdır. Nereden mi biliyorum? Ben de bir roman yazarıyım da oradan… Ama burada yazdığım romanın tanıtımını yapmayacak, bambaşka bir konuya değineceğim.
***
Tüm dünyada "Bestseller" olarak bilinen ve bize "çok satanlar" olarak geçmiş bir kavram var. Hangi kitapçıya girerseniz girin baş köşede çok satanlar raflarıyla karşılaşırsınız. İnternet kitapçılarının ana sayfasını da bu kitaplar süsler. Artık hiç yadırgamadığımız bu modayı başlatan bir gazete. Tahmin eden var mı? New York Times, dediğinizi duyar gibiyim ama yanıldınız.
Dünyanın en ünlü kitap listesi olan "The New York Times Çok Satanlar Listesi" 12 Ekim 1931'de ilk kitapları listelemeden 42 yıl önce Kansas'daki bir yerel gazete başlatmış bu geleneği. O zamandan beri de hâlâ tartışılıyormuş bu listedeki kitapları belirleme yöntemleri. Hangi kitabın ne kadar sattığının çetelesi tutulmaya başlayınca bu bir şekilde alenen reklama dönmüş. E haliyle reklamı yapılan kitaplar daha çok satar olmuş. Şimdilerde “Bookstagram” dediğimiz tiplerin ataları da o zamanlarda yeryüzünde bir anda bitivermiş.
Neredeyse her gün sosyal medya hesaplarımın mesaj kutusunda: “Şu kadar verirseniz kitabınızı sayfamda tanıtırım ya da bilmem kaç tane kitap gönderirseniz grubumuzla kitabınızı okuyup sayfamızda değerlendirebiliriz.” gibisinden mesajlar buluyorum. Ben ahlaki olarak böyle reklamlara karşı olduğum için hiçbirine cevap dahi vermiyorum ama o sayfalarda gördüğünüz yerli kitapların pek çoğu bu şekilde gidiyor ellerine ve çoğu zaman okumadan üç beş satır karalayıp geçiyorlar. Velhasılı kelam tam bir okur kandırmaca. Bu insanlar çoğu zaman okumadıkları bu kitaplar hakkında bir zembil dolusu laf etmekten geri kalmıyorlar. Bunların ataları da aynı işi yapıyormuş vakti zamanında.
***
Bununla ilgili çok çarpıcı bir olay var 1950’li yıllarda geçen. New York’taki bir radyo kanalında geç saatlerde yayınlanan bir radyo programında, programın sunucusu bu “Her şeyi bildiğini,” iddia eden insanlardan çok sıkılmış. Sözde entellektüellerdenyaka silkiyormuş anlayacağınız. Hani şu New York Times gazetesinin çok satanlar listesine girememişse kitabın adını bile anmayanlardan ve listeye girdiyse bir anda çok önemli kabul edip sürekli onun hakkında konuşanlardan…
***
İşte bu tür insanlardan bunalan radyo sunucusu gece yarısı saat 2.00’de dinleyicileriyle bir plan yapıyor.
“Ne dersiniz, yarın sabah hepimiz bir kitapçıya gitsek ve var olmayan bir kitabı istesek? Nasıl fikir? Herkes aynı kitabı isteyince bir talep oluşacak.” diyor. İşte gecenin o saatinde dinleyicileriyle birlikte böyle bir kitap fikrini oluşturuyorlar.
Ertesi sabah sözleştikleri gibi programı dinleyen neredeyse bütün dinleyiciler, kendilerine en yakın kitapçıya gidiyor ve sözleştikleri kitabı istiyorlar. Tabi ki böyle bir kitap olmadığı için kitapçılar “Elimizde yok.” diyor. Bir, iki derken kitapçılar bu kitabın yeni çıkmış olabileceğini düşünerek yayınevlerini ve dağıtımcıları arıyorlar fakat kitaba ulaşamıyorlar. Yayınevleri canhıraş bir şekilde bu kitaba ulaşmaya çalışıyor ancak nafile hiçbir girişim sonuç vermiyor. Son olarak kitap hakkında otorite kabul edilen New York Times gazetesi “Yeni Çıkanlar” köşesinde bu kitaptan bahsediyor. Tabi kitap ortada olmadığı için konusu hakkında bir kaç satır genel geçer cümleden öteye gidemiyorlar.
***
Ancak bu bile bizim bookstagramların atalarına yetiyor ve hiç olmayan kitap hakkında atıp tutmaya başlıyorlar. Yok şöyle muhteşem bir kitapmış da yok böyle muazzam bir yazarmış da vs. Bu kitabı okumaya başladığını iddia edenlerden tutun da okuyup beğenmediğini köşesinde yazan pek çok köşe yazarı da düşüyor bu tezgaha. Hatta ve hatta köşe yazarlarından biri bu kitabın yazarıyla bir tren seyahatinde tanıştığını ve yemek yediğini, yazarın karısı ile de tanıştığından falan bahsediyor. Düşünün olmayan kitabın olmayan yazarına bir de olmayan karısını ekliyorlar. Durum iyice çığırından çıkıyor anlayacağınız.
Çeşitli dergilerde, gazetelerde bu kitap hakkında yazılar çığ gibi büyüyüp gidiyor. Radyo programından birkaç hafta sonra olmayan kitap, sadece ABD’de değil Paris, Roma ve Londra gibi pek çok büyük şehirlerin çok satanlar listesine giriyor. Bu çılgınlığın boyutlarını varın siz düşünün.
The Wall Street Journal’dan bir gazeteci bu kitabı bulmayı bir izzeti nefis meselesi yapıyor ve peşine düşüyor. Çok uzun uğraşlar sonucunda gerçek bir araştırmacı gazetecilik örneği sergileyerek o ilk radyo programına kadar ulaşıyor ve bunun bilinçli bir kandırmacadan ibaret olduğunu ortaya çıkarıyor.
***
Sonunu merak edenleri fazla merakta bırakmayayım. Yayıncılar o radyo programcısına ulaşıyor ve kitabı yazmasını istiyor. Adam da oturup yazıyor gerçekten. Kitap programda kararlaştırdıkları isimle ve yazar ismiyle basılıyor ve gerçekten çok kısa sürede çok satanlar listesine giriyor. Vallahi şaka değil, uydurma hiç değil. Olay aynen böyle oluyor. Siz de bu uydurma kitabın adını ve içeriğini merak ettiniz değil mi? Geliyor öyleyse.
Kitabın adı: I, Libertine. Bir üçlemenin ilk parçası. 18. Yüzyılda geçen bir hikayesi var. Yazarı: Frederick R. Ewing. 2. Dünya Savaşı’na da katılmış Oxford mezunu bir yazar. Tabi bütün bunlar o gece programda kararlaştırılan uydurma bilgiler. Programcı daha sonra bu içeriğe sadık kaldı mı bilemeyeceğim. Benim elime geçmedi kitap.
SON SÖZ
Son olarak benim kitabımı merak edenlerin de merakını gidereyim de sözü bitireyim. Hayat Ağacındaki Ceset. Bir Taşra Polisiyesi serisinin ilk kitabı. Evet, polisiye yazıyorum. Serinin ikinci kitabı da bitti. Yakında o da raflardaki yerini alır diye umuyorum ama çok satanlar listesine girer mi Allah bilir.