COĞRAFYA KADER Mİ DEĞİL Mİ?

Antalya pazartesi gece başlayıp salı günü afete dönüşen bir yağışla karşılaştı. Bu ne ilk ne de son. Hani derler ya, “Biz bu filmi görmüştük” diye. Bırakın filmi görmeyi bizzat yaşadık ve yaşayanlardan biriyim. Bu tür afetlerin yıllara göre bir dizi kronolojisini çıkartacağım. Ancak dün, “Coğrafya kaderdir” sözüne takılıp kaldım. “Bu söz nereden çıktı, doğru mu, aslı nedir?” diye!

Motto olarak kullanılan ‘Coğrafya kaderdir’ sözü İbn-i Haldun'a atfedilmesine rağmen, eserlerinde böyle bir söz bulunamamış. Yani birileri laf olsun diye işgüzarlık yapmış. Oysaki İbn-i Haldun’un düşüncesine göre bir toplumun coğrafi konumu, iklimi, doğal kaynakları gibi coğrafi faktörler, o toplumun karakterini ve kaderini belirliyor.

Peki ‘coğrafya kaderdir’ sözü nerede geçiyor? Ahmet Hamdi Tanpınar, ‘Yaşadığım Gibi’ adlı eserindeki ‘Savaş ve Barış Hakkında Düşünceler’ başlıklı bölümünde “Coğrafya bir kaderdir. Bu demektir ki bunun gereklerini kabul etmek, ona ayak uydurmak şartıyla onunla iyi kötü uzlaşılabilir.” ifadesine yer veriyor.

Aslında mutlak kaderin milyonlarca bahanesinden birinin insanın doğduğu topraklar olduğu kesin. Ama kader, Allah'ın takdiridir. Bu nedenle coğrafya kader falan değildir! Benim edindiğim intiba bu.

Gelelim yaşanan son felakete. Kepez'de metrekareye 372,  Muratpaşa'ya 270, Konyaaltı’na 129, Serik’e ise 106 kilogram yağış düştü. Peki bu yağış olağanüstü müydü? Evet ama yağmurdan daha fazlasını gördü bu şehir ve yaşayanları.

Gelin hep birlikte İnş. Müh. İş. Bilim Uz. M. Tamer Özmen’in 2015 yılında yaptığı ‘Sel-Antalya Türkiye ve Antalya’ başlıkla araştırmasına bakalım. Konuyla alakalı herkesin de bu araştırmayı okumasını tavsiye ederim. Belki fikir sahibi olurlar, coğrafya kader mi değil mi görürler!


İlk büyük sellerden biri 23-26 Aralık 2003’te Antalya Boğa Çayı ve kolları ile Kemer Ağva Çayı ve Sarımeşe Deresi’nin taşması ile yaşandı. Bu selde, 27 köyde hasar oluşmuş 5 kişi hayatını kaybetmişti. Sel suları önüne kattığını ya denize sürükleyip götürdü ya da yerle bir etti o zaman. Giden canlara yandık maddi zararları bir şekilde telafi ettik.

Bu afetten hemen 3 yıl sonra 18 Ekim 2006’da, Kumluca’da aşırı yağışlardan sel ve taşkın meydana gelmişti. Şükür bunda can kaybı olmadı ama maddi zarar yine büyüktü.  Yakın tarihimizde 14 Ekim 2009 Kumluca ve Olimpos’ta, 8 Şubat 2010’da Aksu’da, 13 Ocak 2013’te yine Kumluca’da aşırı yağışlardan büyük seller meydana gelmişti.

Asıl büyük sel felaketlerinden bir diğeri ise 9 Ekim 2011’de Serik’te yaşanmıştı. Haskızılören’de ağır hasarlar oluşmuş ve 6 kişi yaşamını yitirmişti. Sanırım hala bazı kişilerin cansız bedenlerine ulaşılamadı.

Önceki gün ölçülen en fazla yağış Kepez’de 304. 9 kilogram olmasına rağmen asıl en büyük yağış 2009'da 427. 6 kilogram olarak ölçülmüştü.


Uzmanın araştırmasına göre en çok görülen seller, kuvvetli ve uzun süreli yağışlardan meydana geliyormuş. Bir başka deyişle ani ve kuvvetli yağışlar ve kar erimesi sonucu taşkınlar oluşuyormuş.

Uzmanına göre, taşkınların doğal afet haline gelmesinde en büyük etken, insan kaynaklı oluşumlar. Bunlar plansız ve yanlış arazi kullanımı, çarpık yapılaşma, tarım alanları ile orman ve yeşil alanların yok edilmesi, hızlı şehirleşme, havza ve dere yatakları ile taşkın alanlarında yapılaşma ve benzeri diğer oluşumlarmış.

Yani öyle “Coğrafya kaderdir” sözünü sallayanların dediği gibi değil. Sen doğadan ne kadar çalarsan doğa da senden daha fazlasını geri alıyor. Hem de tepene vura vura öldüre öldüre, yerle bir ede ede.

Nasıl mı? Yine aynı araştırmada öyle rakamlar ortaya konmuş ki ders alınması niteliğinde. Eski Afet İşleri Genel Müdürlüğü’nün (AİGM) verilerine göre, Türkiye’de 1955-2003 yılları arasında sel ve taşkın afeti nedeniyle en az bin 135 kişi hayatını kaybetmiş!


Bir de 2013 verilerine göre ülkemizde, 1900-2013 yılları arasında taşkın sayısı 39, can kaybı ise bin 342, durumdan olumsuz etkilenen insan sayısı da 1 milyon 779 bin kişi. Ekonomik kayıp ise 2 milyar 195 milyon 500 bin dolar.

Bu veriler ve benim yazdıklarıma göre ‘Coğrafya kaderdir’ diyenlerin bir kez değil bin kez düşünmeleri lazım; “Acaba biz nerede yanlış yaptık, nerede biz doğanın anasını ağlattık da o da bizden intikam alıyor?” diye.

Bırakın ‘Coğrafya kaderdir’ safsatasını da gerçeklere bakın. Biz de hatanın neresinden döneceğimize bakalım. Doğayı tahrip etmek, yok etmek yerine kalanını bari koruyalım.