ÇOCUKLARDA AYRILIK KAYGISI

Bebeklikte evlat edinilen bir çocuğa bu gerçeğin açıklanması için en uygun yaş aralığı çocuğun soru çağı dönemidir. Bu dönemde çocuk kendisinin nereden geldiği, nasıl olduğu gibi bir takım sorular sorar… Bu dönem çocuğun üç ve dört yaş civarına denk gelmektedir.

***

Yine bu dönem aralığındaki çocuk anne babasına sıkça “ben nasıl oldum?”, “ben nereden geldim?”, “ben senin karnında mı büyüdüm?”, “ben senin karnında nasıl büyüdüm?”, “nasıl doğdum?” gibi bir takım sorular sorar... Anne baba çocuğun bu sorularına dürüst, doğru ve anlayabileceği şekilde yanıtlar vererek evlatlık olduğunu açıklayabilirler…

***

 “Annen ve baban olarak biz birbirimizi çok seviyorduk ve bir çocuğumuz olmasını çok istedik. İkimiz de çok istememize rağmen çocuğumuz olamadı. Sonra senin gibi güzel çocukların olduğu bir yere gittik. Orada seni gördük… Senin gibi güzel bir çocuğumuz olmasını istedik. Bize çok güzel gülümsedin, çok güzel sarıldın. İkimiz de seni  çok sevdik.. Senin bizim çocuğumuz olmanı çok istedik. Ve üçümüz birlikte eve geldik. O günden beri hep birlikteyiz ve hiç ayrılmadık. Senin gibi güzel bir çocuğumuz olduğu için çok mutluyuz.”

***

Böyle bir açıklamada çocuk kendinin istenilerek edinildiği, özel olarak seçildiği, çok sevildiği mesajlarını alır… Çocuk sorusuna karşılık aldığı bu açıklamayı daha sonra da sık sık anne babasından tekrar anlatmasını isteyebilir.

***

Bu durumda anne ve baba her defasında aynı açıklamayı yapmalıdır. Bazen böyle bir gerçek, gelecekte çocuğun biyolojik anne babasına karşı öfke ve kızgınlık duygusu beslemesine neden olurken, onu evlat edinen anne babasına daha fazla duygusal bağ ile bağlanmasına neden olabilir.

***

Evlat edinildiği gerçeğinin, çocuğa soru çağı dediğimiz dönemde açıklanması hem anne-baba hem de çocuk açısından bu süreci çok daha rahat geçirmelerini sağlar. Çünkü küçük yaşta bu gerçeği kabullenmek çocuk için daha kolay olmaktadır.

***

Ancak daha büyük yaşlarda kişi bu gerçeği başkalarından (anne babası dışında başka kişilerden) ya da tıbbi bir müdahale sonucu kan uyumu ya da DNA testi gibi farklı kaynaklar yoluyla öğrendiyse tepkisi çok daha büyük olmaktadır.

***

Bu durumda kişinin ilk tepkisi yoğun öfke duygusu, hayal kırıklığı, güvensizlik, kırgınlık olacaktır. Kişi, kendisinin ailesi tarafından yıllarca kandırıldığı, bir yalanın içinde yaşadığı düşüncesine kapılmasına, onlara karşı yıllardır oluşturduğu güven duygusunun birden bire hiç hazır olmadığı bir anda yıkıldığı duygusunu yaşamasına neden olacaktır.

***

Çeşitli nedenlerden dolayı çocuk sahibi olamayan çiftlerin, pek çok güçlüklere rağmen, bir çocuğa sevgi ve güven dolu bir ortam sunmaları, onun sorumluluğunu yaşam boyu üstelenmeleri gibi önemli bir karar almaları, çok değerli bir sosyal sorumluluk olduğu kadar çok önemli ve yüce bir davranıştır.

***

Güven ortamında sevgi ve kabul duygusuyla, ailesi tarafından değerli, önemli olduğu mesajlarıyla büyütülmüş kişi, hiçbir zaman yuvasını bırakıp gitmeyecek ve ailesini terk etmeyecektir. Aidiyet duygusu biyolojik değil, daha çok psikolojik boyut içermektedir.

***

Kişi için ailesi, kendisini ait hissettiği, değerli, önemli ve sevilebilir hissettiği yerdir. Evlat edinilen çocukların ailesi, onları dünyaya gelmelerine aracı olan kişiler değil, onların kendilerini ait hissettikleri, ona kendini değerli, önemli ve sevilebilir olduğunu hissettiren, onu büyüten anne babasıdır.

***

Her çocuk, yaşı kaç olursa olsun, gerçekten ait olduğu yerin neresi olduğuna karar verebilecek ve ait olduğu yerin, gerçek ailesinin, onu büyüten, ona emek veren anne babası olduğu tercihini yapabilecektir.

***

Anne baba olmak, çocuk için, dünyaya gelmek için bir annenin kanından doğmak değil,  hayatta kalmak için anne babanın kabinden doğmak, anne babanın kalbinden gelen koşulsuz sevgi ve kabul duygusuyla beslenmektir.

SON SÖZ

Kişiyi hayata bağlayan ve hayatta canlı kalmasını sağlayan, anne babanın kalbinden doğmak ve onların kalbinde sonsuza kadar kalmaktır.