ÇİFT KANATLI MELEK OLUP UÇUP GİTTİN
Cuma
gününden beri karmaşık duygular içindeyim. Hepinizim malumu Antalya’nın son
dönemde yetiştirdiği yetenekli, vizyoner ender insanlardan biri olan Ali
Bahar’ı kaybettik.
Pek
sevmem ölenin arkasından yazmayı, konuşmayı, duygularımı ifade etmeyi ama
böylesine ani ve acı bir kayıp için her ne kadar istemesem de bugün yazmaya
karar verdim.
Bir
Ali Bahar geçti bu dünyadan. Sevdiğini tam seven, sevmediğine ve benim gibi
aleyhinde yazsa bile dost olmak için fırsat veren biriydi. Ne olursa olsun ben
onunla konuşurken “Alim” diye hitap ederdim.
Evet,
Türkiye’nin yetiştirdiği en yetenekli iş insanlarından biriydi Alim. Müthiş
pratik zekâsı vardı. Hiçbir şeyin atıl durumda olmasını sevmezdi. Örneğin, Organize
Sanayi Bölgesi’ndeki meslek lisesi. Burada bir çırpıda OSB Teknik Koleji ile
meslek lisesi kavramını sil baştan şekillendirmesi. ATSO’daki veda töreninde
konuşan Vali Hulusi Şahin’in dediği gibi adı bu okulda mutlaka yaşatılmalı.
İnsan ölse de sevdası ile yaşarmış çünkü.
Vizyonerdi.
En büyük hayali de OSB ile Antalya Ticaret ve Sanayi Odası’nı (ATSO)
bütünleştirip dünya şehri Antalya’yı ÇİFT KANATLI MELEK haline getirip
uçurmaktı. Yaptı da, olmaz denilen ne varsa hayata geçirdi. Örnek mi? Korkuteli
OSB. Umarım devam ettirilir!
Kafasındaki
birçok projeyi her ortamda paylaştı. Bazıları olmadı olamadı. Cuma günkü o elim
kaza Alim’i bizden, Antalya’dan, sevdiklerinden kopardı. Bir gülün dalından
koparıldığı gibi.
İnanın
anlatılacak yazılacak çok şey var ama duygular bu satırlara sığmaz. Evet, ölüm
acıdır biliyorum. Ancak şunu da biliyorum ki, Antalya beklenmedik bir anda Ali
Bahar'ın yokluğu ile içine düştüğü bu büyük boşluğu kolay dolduramayacak.
Anadolu'daki
bazı mezarlıkların girişinde şöyle yazar; “Her nefis ölümü tadacaktır” Hayatın
geçiciliğini anlatan bu ifade, Kur’an'daki Âl-i İmran Suresi'nde geçer. Ve
inancımıza göre 'ikinci hayat' için zorunludur ölüm.
Sadece
insanlar değil, hayvanlar da dahil tüm canlılar zamanı gelince veda edecektir
hayata.
Ölümün
zamanını ve yerini kestiremediğimizden her ölüm bizim için ANİ VE ERKEN ÖLÜM
olur. Evet her ölüm erkendir ama seninki de çok erken oldu be Alim!
Dün
evde ailecek gribal enfeksiyon ile boğuşurken garip bir ruh hali ile Alim’in
ölümünün ardından yazarken boğazım düğüm düğüm oldukça oldu, boğulur bir hal
aldı.
Yazıyı
yarım bırakıp aklıma Mevlana’nın ölüm günü ile ilgili söyledikleri geldi. Tam
da Alim için yazılabilecek sözler bunlar. Belki birçoğumuz ölümü ağıtla ve
öfkeyle karşılarız amma işin aslı öyle değilmiş Mevlana’ya göre.
Ölüm
mesneviye göre ‘Bir buluşma, kavuşma’ olarak görüp sevinilmesi gereken bir olgu
imiş. Mevlana’ya göre ölüm, beden zindanından kurtulup Allah’a, sevgiliye,
dosta kavuşmakmış. Yani VUSLATmış. Mekândan mekânsızlığa, zamandan zamansızlığa
uzanışmış.
Alim’in
arkasından Mevlana’nın dediği gibi; “Ölüm günümde tabutum götürülürken, bende
bu dünyanın derdi gamı var, dünyadan ayrıldığıma üzülüyorum sanma. Bu çeşit
şüpheye düşme! Sakın öldüğüm için bana ağlama. ‘Yazık oldu, yazık oldu’ deme!
Cenazemi görünce; ‘Ayrılık, ayrılık’ deme! O vakit benim ayrılık vaktim değil,
buluşma, kavuşma vaktimdir! Bu hal, sana, batmak, kaybolmak gibi görünse de,
aslında bu hal doğmaktır, yeniden hayata kavuşmaktır! Hangi tohum yere atıldı,
ekildi de tekrar bitmedi, topraktan başkaldırmadı? Hangi kova kuyuya sarkıtıldı
da dolu çıkmadı? Bizim ölümümüz ebedi bir düğündür (Şeb-i Arûs).”
Bu
sözlerle teselli bulabilir miyiz bilemiyorum.
Evet;
Ali Bahar’ın o çok istediği, sevdiği ATSO’daki veda töreninde HEPİMİZ
ORADAYDIK! Bir SEN YOKTUN ALİM.
Senin
vedan ve arkadan hissettiklerimi yazmak için bilgisayar başına oturdum amma
yazının sonu yaklaştıkça parmaklarım tuşların üzerinde patinaj yaptı be ALİM.
Eh be insanım, gözyaşlarımı özgür bıraktım, ERKEKLERDE AĞLAR BE ALİM.
Biliyorum
sende hiç sevmedin bugünü. Sen de istemezdin tabutlarda son yolculuğu! Zaten
senin gibi hayat dolu adama yakışmadı o bayraklarla süslü tabutta son yolculuk.
İş dünyası, Antalyalılar, binlerce sevenin oradaydı o çok sevdiğin ATSO’da. Bir
tek sen yoktun be ALİM.
Seni
iyi analiz etmiştim. Hiç sevmiyordun yalnızlığı. Hoşlanmazdın tek kalmaktan!
Öyle de oldu. Kitleleri peşine taktın son yolculuğunda bile.
O sana
aşık, mihmandarları olduğun kardeşin Berkay ve kuzenin Serkan’ın senin başarını
alkışlayacak ellerinin dizlerini dövmesini sende görmeyi istemezdin. Onlar kan
ağlarken biz de KAHROLDUK BE ALİM!
Yine
sözün bittiği yerdeyiz. İnsan ölüm karşısında gözyaşı olur daha çok. Yaşamın
döngüsü böyledir. Zaman akıp giderken, bir hayat da onunla birlikte akıp
gidiyor işte. Doğduğun topraklara, orada başlayacak yeni bir yaşama emanet
edildin. Çok sevdiğin bu dünyadan ÇİFT KANATLI BİR MELEK OLUP UÇUP GİTTİN BE
ALİM.
Cahit
Sıtkı Tarancı’nın ölümle ilgili “Ölüm düşerse bir şahın ayağına/ Ağlarsa bir
sabah gül dalı / Kalırsa bir yavru yetim / Adın kalleş olsun ölüm!...” sözleri
ile yazımı noktalıyorum. Biz senden razıydık, Allah da senden razı olsun. Biz
hakkımızı helal ettik, umarım sende bize helal etmişsindir ALİM!
Allah
rahmet eylesin. Mekânın cennet, makamın âli olsun İnşallah.