CENNET VATAN TÜRKİYE

Türkiye, tüm dünyanın gözünün üzerinde olduğu bir cazibe merkezi.

Tatil planları yapılırken de, yaşamak için de tercih edilen nadir ülkelerden bir tanesi.

Türkiye, hem şikayet edilen beğenilmeyen, hem de ‘başka ülkede yaşayamam’ denilen taşı toprağı altın topraklar.

Benim canım ülkem; 100 yaşına merdiven dayamış ama güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemiş. Güçlü  ve yorgun bir o kadar da mağrur Türkiye’m.

Hep üzerine oyunlar oynanan, yok edilmek, yıkılmak istenen ve bir türlü Türk’ün gücünü geçemedikleri bir ülkedir Türkiye

100 yıldır farklı şekillerde sınırlarımızda oynanan oyunların bedelini ödedik ama her seferinde de dimdik ayakta kalmayı başardık.

40 yıldır başımıza musallat edilen terör örgütleri ve şehitlerimiz yetmeyince uyuşturucu ile yok edilmek istendik. O yetmeyince ekonomik olarak dar boğaza soktular. Denizlerimize, kara sınırlarımıza dayandılar. Baktılar hiç biri yıkamıyor şimdi de yeni dünya düzeninde mülteci sorunuyla halkı ikiye bölerek yeni bir yol deniyorlar.

Bizler elbette ki misafirperver bir toplumuz. Muhtaç olana asla kapımızı kapatıp gidemeyiz ama hepimiz biliyoruz ki misafirliğinde kısa olanı makbuldür.

Şimdi size iki farklı bakış açısı sunacağım. Hangisi size yakın geliyorsa onu alın.

Ülkemizde ‘mülteci istemiyoruz’ diyoruz ama yıllardır ucuz işlerin hepsinde onları kullanıyoruz. Ülkenin kalbur üstü ailelerinin evleri Filipinli bakıcılarla dolu. Konfeksiyon atölyeleri Afgan ve Suriyeli işçi kaynıyor. Yemek hizmeti veren yerler Kazak, Özbek garson dolu. Hatta yayınlarımızda konu aldığımız Antalya Cumhuriyet Meydanı’ndaki Atatürk heykelini bile Büyükşehir Belediyesi, ucuz olsun diye Suriyeli işçilere temizletti. Belediyelerde ve bir çok kamu kuruluşunda el altından ucuz işçi olarak hep bu insanlar kullanılıyor. Kölelik ettiklerinde sorun yok ama denize girmesinler, sokaklarımız ile alışveriş merkezlerimizde  gezmesinler, bizim olduğumuz yerde olmasınlar diyoruz. İyi de o zaman demezler mi insana, ‘senin kadar benim de hakkım var’ diye.

Şimdi gelelim madalyonun diğer yüzüne.

Ülkelerinde savaş, açlık, sefalet var diye kaçıp, ülkemize geliyorlar. (Bir kere bu bizim vatan sevdamıza ters. Biz Türkler vatanımızda onurumuzla ölür ama asla gemiyi terk etmeyiz.) Sonra da ülkenin sahibi gibi davranıyorlar; aç kalmak pahasına tembeller ve  aç kalınca misafirliklerini unutup arsız arsız malımıza, mülkümüze, karımıza, kızımıza, namusumuza, şerefimize göz dikecek kadar haysiyetten yoksunlar. Gençlerimizin sokaklarda bıçaklanmasını da; çocuklarımızın; kızlarımızın tacize uğramasını da istemiyoruz. Bu kadar basit.

Irkçı falan da değiliz.

Misafirperver bir kültüre sahibiz.

Ama aynı kültürde misafir de edebini, adabını bilir. Ev sahibine saygı gösterir

Elbette ki herkes kendi ülkesinde yaşasın ve ölsün. Misafirin başımızın üstünde yeri var ama iş misafirlikten çıkınca tadı da kaçıyor…

Bütün bunların gerçekten ülkeyi infiale sürükleyip halkı ikiye bölmek suretiyle yapılan oyunlar olduğunu da görüyoruz. O zaman herkes ülkesine sahip çıkacak. Kimse ucuz işçi çalıştırmak adına kullanılmayacak.