ÇAĞDAŞLIK MI; MODA MI?

Eski fotoğraflarımıza bakınca saç stilimizden, gömleklerimizin yakasına, pantolonumuzun paça genişliğinden, kıyafetlerimizin vücuda oturuşuna kadar her şeyimizin farklı olduğun görürüz.

 O dönemin zevkini, zihniyetini bugünkü estetik anlayışımızla karşılaştırdığımızda “Ne kadar zevksizmişim” dediğimiz anlar olur. Hatta eski fotoğrafları “kimse görmesin” diye kimi zaman yırtıp atanlarımız bile vardır.

Oysaki beğenmeyip yok ettiğimiz o fotoğraflar, zamanın ruhunu, moda anlayışımızı ortaya koyan hatıralardır, o günün gerçekleridir, zevkidir, mutluluğudur, modasıdır…

Bugünün estetik anlayışıyla geçmişin anlayışındaki farkı moda belirler. Günün modasına belki hepimiz ayak uydurabiliriz, görüntümüzü değiştirebiliriz. Kendimize rol model seçtiğimiz sanatçılara, moda ikonlarına özenip onlar gibi giyinebiliriz. Makyajımızı onlar gibi yapıp saçımızı onlar gibi kestirebiliriz.

Hatta izlediğimiz dizinin etkisiyle,  doğan çocuklarımıza bile günün popüler isimlerini verebiliriz.   Ama Aradan yıllar geçtikten sonra eski fotoğraflara bakıp “Ben bu muymuşum” diyebiliriz.

Çünkü; moda gelip geçicidir. Ama çağdaşlık, bambaşka bir şeydir. Gelip geçici değildir.  Çağdaşlık bilgidir, kültürdür, birikimdir… Bale gösterisine gitmek, klasik müzik konserlerini izlemek,  köpek gezdirmek, sivil toplum örgütlerinde yer almak, hatta yaptığın bağışlarla hayırsever olarak anılmak da çağdaşlığın göstergesi değildir.

Elbette baleye de gideceksin. Elbette köpek de gezdireceksin. Elbette paran varsa bağış yapacaksın. Sivil toplum örgütlerinde kamu yararına işler yapacaksın.  Hiçbir şeyin yoksa birilerine can suyu olabilmek için arada gidip kan vereceksin mesela.

Ama gösteriş için hayvan sever olmayacaksın. Parkta kendine sevgili bulmak için köpek gezdirmeyeceksin mesela. Hayvanları, insanları, her türlü canlıyı sevip, doğayı da koruyacaksın.  

Plaket alabilmek için bir yerlere bağış yapmayacaksın. Yılın “enleri ödülünü alayım diyerek bir yerlere para vermeyeceksin mesela. Hayır işlerini gösteriş için, kendi reklamını yapmak için değil, içinden geldiği için yapacaksın mesela. Sivil toplum örgütlerini bir yerlere gelebilmek için basamak olarak kullanmayacaksın mesela.

Baleye de gideceksin ama gittiğin baleden zevk alacaksın. Zevk derken; balerinin bacaklarından değil sahnelenen gösteriden haz alacaksın.  Müzeye de gideceksin. Ama gittiğin zaman müzedeki heykelleri  görünce ağzını ayırıp “Adamlar bunu o dönemde nasıl yapmışlar yaaa” demeyeceksin.  Bu heykelleri put olarak görüp taş olarak da bakmayacaksın.  

Mesela bir ören yerine gittiğinde burada kazı yapan arkeologlarla karşılaşınca “Gömü var mı hocam” diye sormayacaksın.  Gördüğün tarihi eserlerin hikayesini, bunların yapılış amacını soracaksın. Mitolojiyi bileceksin her şeyden önce. Mitolojiyi bileceksin ki onun felsefesini anlayasın.  O felsefeyi öğrenince eminim kadın cinayetleri de dahil olmak üzere tüm insanlık suçları azalacaktır.

 

Bu kadar örnek yeter.  

Bu meziyetlere sahip misin? Sen kendine şöyle bir bak.