BU NOKTAYA NASIL GELDİK?

Sevgili okurlar; Antalya’da gazeteci Teslime Tosun, suçluların en nefret ettiği kişilerin başında gelir.  Kendisi uzun yıllar adliye muhabirliği yaptı. Sapıkları, katilleri, hırsızları, dolandırıcıları yaptığı haberle afişe etti. Birçok organize suç örgütünün ipliğini pazara çıkardı.

Kendisinden sonra adliye muhabirliğini ben yaptım. Kendisiyle halef selefiz. Sevgili Teslime, internet sitesindeki köşesinde Antalya Adliyesi’ne girişlerde yaşanan sıkıntıları dile getirmiş.

Adım başı güvenlik, Adliye bahçesi de dahil olmak üzere çekim yasağı var. Basın açıklaması da yapılamıyor haliyle. Eskiden adliye koridorlarında hatta duruşma salonlarında bile kameraları açıp çekim yapardık.

Her şey şeffaftı; hatta herkese “nasıl bir ülkede, nasıl bir şehirde yaşadığınızı anlamak istiyorsanız gidin adliyelerdeki davaların duruşmasını izleyin” diye tavsiyede bulunurdum.

Çünkü bütün olup bitenler tüm çıplaklığı ile mahkemelere taşınıyor. Çünkü hayatın gerçekleri ile burada yüzleşiliyor.

Eskiden duruşmaları, dileyen herkes tarafı olmasa bile oturup izleyebiliyordu. Hatta gazeteciler mahkeme salonlarında duruşma görülürken bile çekim yapabiliyordu.

Şimdi bırakın duruşma salonlarında çekim yapmayı ses kaydı almak da suç… 

Peki bu hale nasıl geldik? 

Her şey; Cemil Çiçek’in adalet Bakanlığı yaptığı dönemde 1 Ocak 2006 tarihinde yayınlanan genelgeyle başladı. Yayınlanan genelgeyle duruşmalarda düzenin sağlanması gerekçesiyle mahkemelerde çekim yasağı getirildi.   

O genelge bir milat oldu.

2016 yılı 15 Temmuz darbe girişiminde çok sayıda hakim, savcı, polis ve askerler FETÖ’den tutuklananınca adliyede güvenlik önlemleri artırıldı. 

Cemil Çiçek’in 2006 yılında yayınladığı genelge gerekçe gösterilerek 2016 yılında yani 10 yıl sonra Antalya Adliyesi’ne fotoğraf makinesi ile kamera ile girilmesi yasaklandı.

Ardından aynı yıl 6 Ekim 2016 sabahı, kim tarafından yapıldığı belli olmayan bir bomba ihbarıyla Antalya Adliyesi boşaltıldı, ihbarın da yurtdışından yapıldığı söylendi.

Adliye çalışanları özel eşyalarını ve çantalarını bile alamadan adliye dışına çıkmak durumunda kaldı.  Ben de o dönemde adliye muhabiri olarak oradaydım.  Bomba imha ekipleri ve özel harekat polislerinin yaptığı aramada herhangi bir bomba emaresine rastlanılmamıştı. 

Bu olayın ardından tak diye hem adliye bahçesinin hem de yolun karşısındaki lojmanların bahçesi demir korkuluklarla kale gibi çevrildi, sonra da çekim yasağına adliye bahçesi de dahil edildi. 

Bunlara bir de salgın eklenince adliyeye girip çıkmak daha da zorlaştı.

NEREDEN NEREYE?

Türk milleti adına karar veren mahkemelerin aleni, yani açık yapması gereken yargılamalarının ne kadar açık ve şeffaf olduğunu, böyle bir ortamda toplumun haber alma özgürlüğünü varın siz düşünün…