BU ALGILAR ZIVANADAN ÇIKARIR

Antalya’nın Manavgat ilçesinde önceki gün başlayan ve dün de devam eden orman yangını sadece Antalya’nın değil, Türkiye’nin de ciğerini yaktı.

Ben 30 yıldır birçok yangına gittim ama ilk defa böylesine büyük, böylesine dağınık, önlem alınamayan yangını ilk defa gördüm.

Bunun nedeni bana göre Antalya ve bölgesinde birkaç gündür etkili olan poyraz ve düşük nem.

Doğa şartları izin vermediği için normal şartlarda kısa sürede kontrol altına alınabilecek basit bir yangın maalesef Manavgat tarihinin en büyük yangını olmaya aday.

Buna örnek gösterecek olursak yine 2007 yılında Manavgat Taşağıl’da başlayıp Serik Akbaş yaylasına kadar devam eden ve yaklaşık 21 günde kontrol altına alınabilen toplamda 10 bin hektar alanın yandığını gösterebiliriz.

Sosyal medyada yaratılmaya çalışılan bir algı var.  Yapılan müdahale bölgeye gönderilen yangın söndürme araçları yetersiz deniliyor. İlim sahibi olmadan fikir sahibi olanların ortaya attığı iddiaya inanacak olursak, şehir merkezindeki bir ev yangınını söndürmek bile imkansız.

Şimdi o aklı evvellere şu rakamları vermek istiyorum. Sadece dün Manavgat’ta olmadığı iddia edilen 3 yangın söndürme uçağı, 38 helikopter, 2 adet İnsansız Hava Aracı (İHA), 500’e yakın arazöz, 3 bine yakın yangın söndürme ekibi.

Şimdi soruyorum size? Bu ekipmanların acaba neresi yetersiz. Siz acaba hiç yangın bölgesine geldiniz mi? Bakın ben dün hiç üşenmeden yangın bölgesine gittim ve yaşananları orada görev yapan insanların nasıl bir özveriyle çalıştıklarını kendi gözlerimle gördüm.

Öyle klavye başına oturup, oturduğu yerden ahkam kesmek çok kolay. Şimdi o algı yaratmak isteyenlere bir kez daha sormak istiyorum. Siz ömrü hayatınızda herhangi bir yangında görev aldınız mı? Veya siz böylesine yüksek ısılı ateşe su sıktınız mı? Ben biliyorum ki bu sorulan cevabı kocaman bir HAYIR.

Manavgat’ta görev yapan ekiplerin ne paraya, ne pula, ne de sizin o yaratmaya çalıştığınız algıya ihtiyacı yok. Tek ihtiyaç yangında cansiperane görev yapan insanların moral desteğine ihtiyacı var. Çünkü siz bu yaz gününde herhangi bir sahilde herhangi bir restoranda veya evinizin balkonunda keyif yaparken onların yaptığı çalışmayı anlamanız mümkün değil.

Güneş ışığının bile yangın dumanlarının arasında gizlenerek aydınlık günü karanlığa çevirdiği bir ortamda sürekli eleştiri yapmak, algı yaratmak maalesef kimsenin işine yaramıyor.

Onun için eleştiri yapsak bile elimizi vicdanımıza koyup yapmak zorundayız. İşte Manavgat’taki Orman yangını da bunlardan biri.

SİZ KİME HİZMET EDİYORSUNUZ?

Önceki gün Yeşil Antalya Sanayi Sitesi Başkanı İbrahim Tetikoğlu, sosyal medya hesabından bir fotoğraf paylaştı. Fotoğrafta Kepez Belediyesi tarafından sanayicinin çöplerini atması için konulan 2 çöp konteynerı alev alev yanıyordu. Sevgili Tetikoğlu, fotoğrafın altına “Sanayi sitesi Başkanı olarak bu çöp konteynarlarına yakanları tebrik ediyor. Ve çok çok öpüyorum. Anlıyorsunuz değil mi? Kirkor kardeşlerim” notunu düştü.

Bu nottan sonra her zaman olduğu olduğu gibi Kepez Belediyesi yine imdada yetişti ve konteynarları yeniledi. Asıl önemli olan durduk yere bu konteynarları yakanlara Tetikoğlu’nun yazdığı cümlelerdi. Çünkü “Anladınız değil mi? Kirkorlar” meselesinin ne anlama geldiğini bilenler bilmeyenlere hiç bilmeyenler de hacı Google’a sorup öğrenebilirler.

Evet sevgili sanayici kardeşlerimiz sizin için çırpınan bir başkanınız bir de Kepez Belediyeniz var. Ya bunlar olmasaydı sizin haliniz nice olurdu. Yapmayın etmeyin, yıkıp yakmayın. Eğer içinizde söndürmek istediğiniz bir ateşiniz varsa gidin başka yerlerde söndürün.

LÜTFEN CANLILARI KORUYALIM

Hepiniz biliyorsunuz hayvan hakları yasası bir süre önce TBMM’den geçti ve yasalaştı.

Herkesin umudu can dostlarımızın daha rahat ve huzurlu bir yaşam sürmesiydi. Ancak bu böyle olmadı. Bana gelen ihbarlara göre Gülveren ve Kültür Mahallesi’nde son birkaç gündür kedi ölümleri artmış. Kasıt var mı yok mu bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var Bana konuyu aktaran hayvansever dostumuzun güvenilirliği.

Hal böyle olunca bölgedeki sıkıntıya ve yaşananlara konunun ilgililerinin bir el atmaları gerektiği ortaya çıkmıştır.

O canlar da bizim canımız gibidir. Sonuçta her can yaşaması gerekmektedir. Ne olur buna özen gösterelim.

Bakın Ben size bu satırları yazdırırken, Manavgat’taki orman yangınında hem bölge halkının geçim kaynağı olan can dostlarımızın alevlere mahkum olan vahşi yaşamdaki binlerce dostumuzu kaybetmenin üzüntüsüyle anlatıyorum.