BOĞAÇAYI’NDA BOĞULMAK VAR

Antalya’nın yeni çekim merkezi inci gerdanlığı BOĞAÇAYI YAŞAM ALANI. 2018 yılının sonlarında tamamlanarak hizmete açıldı. 100 milyon lira harcanarak gündüzü ayrı gecesi ayrı bir güzellikte olan yaşam alanı oluşturuldu aslında dünya kenti Antalya’da.

Ancak daha projeye ilk kazma vurulduğu günlerde bile bir bardak suda fırtına koparanlar göreve gelince o canım proje bir anda bataklığa dönüştürüldü. Hem de bilerek ve isteyerek. CHP’li Muhittin Böcek ve ekibinin göreve gelmesiyle Boğaçayı önce kaderine terk edildi, bakımsızlıktan oyun alalarında plastiklerin erimesine göz yumuldu, projedeki peyzajlar çürütüldü.

Suyun yüzeyindeki yosunlaşmanın oluşturduğu çirkin görüntü gelen tepkiler üzerine temizlendi. Sonra her şey normale döndü derken bölge resmen bataklık yapıldı. Bilerek kasten. Altın gerdanlık Boğaçayı adeta sivrisinek yuvası, kente pis koku yayılan bir merkez haline getirildi. Sırf, inatları yüzünden. Baktılar tepki artıyor iş kötüye gidiyor bu pislikte kendileri de boğulacak hemen çalışmaya başladılar.

Boğaçayı yüzeyini saran sucul bitkilere ve biriken çöplere yönelik temizlik çalışmasına giriştiler. Caretta ve Ahtapot adını verdikleri iki makine hem yüzeyde hem dipte temizlik yaptılar ve halende yapıyorlar. Kötü mü oldu? Kocaman bir hayır. Çünkü bu bakımlar zamanında yapılsa böyle bir sorun ortaya çıkmayacaktı. Ama sorun yaratmak için ne gerekiyorsa onu yaptılar.

Peki, sonra ne oldu? Antalya Büyükşehir Belediyesi Başkan Başdanışmanı Cem Oğuz, yine bildik muhalefet tavırları ile lafı eveleyip geveleyip Boğaçayı Projesi’nin yapılış hatasına getirdi. Sırf laf ebeliği başka bir şey değil.

Temizlik için aldırdığı makineleri ekstra masraf olarak niteleyen CHP’li eski Büyükşehir Meclis Üyesi Recep Tokgöz sosyal medyadan tepki gösterdi.  Yıllarca oda başkanlığı yapan Oğuz’u yapması gereken işlemi yapmamakla eleştirdi.

Doğru veya yanlış bilemem. Ama Başdanışman Cem Oğuz’un baştan beri karşı çıktığı proje kucağında olmasına rağmen bir tek bilimsel çalışma yapmaması da düşündürücü. Benim bildiğim bir şey daha var. Bu ise, Boğaçayı sırf karşı oldukları için orayı bataklığa çevirenlerin o bataklıkta boğulacaklarıdır.

ÖVÜNMEK HAKKIMIZ

Herkes gazeteci olamaz. İnsan gazeteci de doğmaz. Hep mesleğini seven, mesleğine aşık kişiler tarafından yapılması gerektiğine inandığım meslektir gazetecilik. Maddi anlamda beklenti içerisinde olanlar, birkaç ay içerisinde bu meslekten uzaklaşır ve kendine yeni arayışlar içerisine girer.

Yaklaşık 41 yıldır benimle birlikte çalışan veya bir başka kurumda çalışan onlarca muhabir geldi geçti meslek hayatımda. Şimdi birçoğunun ismini bile hatırlamıyorum. Mesleğimizde hep işini seven insanlar ayakta kalmıştır. Ya bu işi seveceksin ya da seveceksin. Yoksa devamı da yok. Her zaman söylediğim gibi sevgi başarıyı, başarı zenginliği getiriyor.

Tıpkı LİDER GAZETE’de olduğu gibi.

Daha şunun şurasında yayın hayatına başlayalı bir yıl bile dolmamışken internet sitesi ile ANTALYA GAZETECİLER CEMİYETİ’nin açtığı yarışmada liderliğinin tescil edilişi gibi! İşini ve mesleğini ve mesleğini sevenlerin bir araya geldiği LİDER’i izlemeye takip etmeye devam edin. Çünkü başarıya aç genç ve dinamik ekibi ile gelecekte daha büyük başarıların altında imzalarını göreceğinize eminim.

KOMŞUNUN HOROZU

Geçtiğimiz hafta sonunda sosyal medyada dolaşırken ilginç bir görüntüye rastladım. Birisi bahçede bir şey yapıyor, iki zabıta memuru başında bekliyor, duvarın etrafındaki 5 kişi ise onlara meraklı gözlerle bakıyor. Bende merak edip o fotoğrafa baktım. Sonra ‘Berna’ isimli genç kadının, “Komşunun horozu sabah akyam ötüyordu. Birisi şikayet etmiş. Zabıta horozu tutuklamaya geldi. Komşu da kesti horozu. Yiyecekler akşama..” paylaşımını okudum.

Biraz işin peşine düştüm. Paylaşım sahibi ile yazışıp olayın Konuksever Mahallesi 810 Sokak’taki bir evin bahçesinde yaşandığını öğrendim.  İşin aslının ise bizim komşu horozunun vakitli vakitsiz ötüp herkesi RAHATSIZ etmesi imiş!

Hay Allah. Bu horoz. Doğası gereği ötecek tabi. Ne yapacaktı yani adamcağız? Horozun ağzına kilitli tasma mı takıp susturacaktı? Olaya bir de şöyle bakalım. Şimdi o horoz değil de sabah sabah uluyan bir köpek olsaydı ne olacaktı? Oturup köpeği kurban bayramı yakın diye kurban niyetine mi kesecektik yani. Peki, nerede kaldı bizim hayvanseverliliğimiz?

Vallahi ne tahammülsüz toplum olduğumuzun açık ve net bir fotoğrafı değil mi bu? 

Allah sonumuzu hayreyle.