BOĞA KÜLTLÜ MEZAR TAŞLARI

Boğa güç, kudret, hâkimiyet sembolleri ile uzun müddet Türk sözlü kültüründe varlığını korumuştur. Cahit Beğenç’e göre de boğa, üreme ve çoğalma kültünün sembolüdür.  Oğuz Kağan, daha eski mitolojik düşüncede artımı (çoğalmayı) sembolize eden Ay Tanrı’nın yerdeki simgesi olan boğa ile eşleştirilmiştir. 

***

İlhami Durmuş’un konuyla ilgili ifadelerine vermek gerekirse; “Türklerin yaşadığı İç Asya dünyasında boğa, özellikle doğuda ve yüksek zirvelerde tüylü cinsi “kutuz” bir kuvvet timsali olarak görülüyordu. Kutuz ve onun kuyruğundan tuğ milattan önceki dönemlerde bir Türk kavmi olan Chouların alametlerinden idi. Kutuz’un özellikleri, uzun tüyleri, kuyruğunun ucundaki kuş tüyüne benzeyen ve biraz arkaya dönük olan büyük boynuzları idi.

***

Hunlar’da ise kutuz motifi Noin-Ula hükümdar mezarında alplık alameti olarak görülmektedir (Esin, 1985: 126). Eski Türkçe’de “buka” ve “ud” denen öküz ile “kutuz”, “kotuz-buka”, “kotas”, “hotaz”, “hotoz” gibi adlar verilen tüylü yabani boğa, tabii ve efsanevi yönleri ile tarihî Türkler ile de yakından alakalı olmuştur. “Kutuz” motifinin tuğ şekli Göktürklerde ortaya çıkmıştır. Ayrıca Uygur resimleri arasında boğalar dikkati çekmektedir (Esin, 1985: 126-127).

***

Bunlardan başka On iki Hayvanlı Takvim’de var olan timsaller arasında “Ud” yılı dikkati çekmektedir. Bu takvim başta Göktürkler olmak üzere çok sayıda Türk topluluğu tarafından kullanılmıştır (Durmuş, 2005: 4-6). Göktürk döneminde “kutuz” tuğunun tasvir edildiği eserlere rastlanılmıştır. Kaya üzerinde “kutuz” tuğu taşıyan altlı alpların resimleri dikkat çekmektedir (Esin, 1985: 130). Göktürk döneminde Bilge Tonyukuk yazıtında da kutuzla ilgili şu bilgiler dikkati çekmektedir:

***

 “Kağan mı kılayım, dedim. Düşündüm. Zayıf boğa ve semiz boğa arkada tekme atsa; semiz ya da zayıf boğa olduğu bilinmezmiş derler diyip, öyle düşündüm. Ondan sonra Tanrı bilgi verdiği için kendim bizzat kağan kıldım (Tonyukuk Yazıtı: I, batı, 5-6). Burada Göktürklerin bilge devlet adamı Tonyukuk, kağan sülalesinin oğullarını “buka”, yani boğaya benzeterek, onların Çin’e karşı gelebilecek kuvvetle “boğa”yı aramaktaydı (Esin, 1985: 128). Köl Tigin Yazıtı’nda, onun düşmana karşı saldırılarında “oplayu tegmek” deyimi kullanılmaktadır (Köl Tigin Yazıtı: doğu, 32-36).

***

Burada düşmanın uzaktan ok ile vurulması, yaklaşınca mızraklanması ve iyice yanaşınca ise kılıçlanması için “oplayu tegmek” deyiminin kullanıldığı dikkati çekmektedir. “Op” kelimesinin boğa için kullanıldığından hareketle, boğanın düşmanına çok hızlı ulaşması ve boynuzları ile düşmanına dürtmesinin “oplayu tegmek” şeklinde ifade edildiği belirtilmektedir.

***

Bu kapsamda “op-layu tegmek” deyiminin “boğa gibi düşmana saldırmak” anlamına geldiği de kabul edilmektedir (Sertkaya, 1995: 154, 158-159). Kutuz, yani yabani boğanın diğer hayvanlar için çok korkunç ve tehlikeli olması, boynuzuyla vurduğu hayvanın ister tekmelenmiş, ister düşmüş, isterse yaralanmış olsun, ölümden kurtulamayacağının belirtilmesi de (Ögel, 1204 1991: 330) yukarıdaki görüşü desteklemektedir.

***

Köl Tigin’in saldırılarının da kutuz’un saldırıları gibi sonuçlar verdiği görülmektedir. Çünkü bu tür saldırılarda düşmanlarını ani bir şekilde öldürdüğü bilinmektedir. Köl Tigin ve Bilge Kağan Anıtlıklarında yazıtlı taşların doğu ve batı yüzlerinin üst kısımlarında yer alan Göktürk sülalesinin damgası da bu çerçevede değerlendirilmek bakımından değer taşımaktadır.

***

Bizzat Yoluğ Tigin tarafından çizilmiş damgada ucunda sorguç olan çok uzun kuyruğunu havaya kaldırmış, bir boynuzlu hayvan piktogramı gözükmektedir. Bu piktogram kuyruğunu kaldırarak saldıran boğanın, boynuzları arkaya dönük, “kutuz” cinsidir.

***

Ayrıca Oğuz hükümdarı Baz Kağan’ın oğlunun mezar taşına aynı damganın çizilmiş olup, yanına Göktürk runik (oyma) yazısı ile “kutuz” yazılmış olması bütün şüpheleri ortadan kaldırmaktadır (Esin, 1985: 131).

***

İlteriş Kağan Anıtlığı’nda ortaya çıkarılmış arslan heykellerinin sol ayağında da aynı damganın ortaya çıkartılmış olması (Esin, 1986: 177) kültürel süreklilik açısından da önem taşımaktadır. Önce İlteriş Kağan, sonra Köl Tigin ve nihayet Bilge Kağan Anıtlığı’nda “kutuz” damgasının bulunması Göktürk sülalesinin damgası olduğunu açıkça göstermektedir. ”