BÖCEK’İN ATA DOSTU UYSAL

Muhittin Böcek ile Ümit Uysal online görüşmüşler. Görüntülerde, birbirlerine el salladıkları görünüyor. Bunu görünce çok duygulandım, gözlerim doldu. Meğer Muhittin Böcek Ümit Uysal’ı çok seviyormuş... 

Bakın gördünüz sizlerde. 19 ilçe belediye başkanı var iken Böcek Ümit, Uysal dedi. Hepimizi gururlandırdı. Diğer belediye başkanları da kıskanmasın başkan tedavi süresi bittiğinde, cep telefonunu açtığında elbette konuşurlar.

Şu an konuşamazlar, çünkü aradığınızda “the person you have called can not be reached at the moment” (aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor)  diyor. Bu güzel tabloyu görünce “dost ne demek?” diye bir yazı kaleme alayım dedim...  

Her insan yaşamında ‘yakın bir dost’ arayışı içindedir. Mutlu anında da zor zamanlarında da yanında olacak, koruyup kollayacak, sorunlarının çözümünde destek olacak, hatalarını bağışlayacak, hastalığında ve yaşlılığında kendisini yalnız bırakmayacak sevgi dolu, sadık bir dosta ihtiyaç duyar. 

Gerçek dostluk bir insanı yalnızca güzel ahlakı için sevebilmektir. Samimiyet üzerine kurulan dostluklar kalıcıdır. Kuşkusuz her insanın ihtiyacı olan dostluk, büyük nimettir. Gerçek dost, insanın iyi ve kötü gününde yanındadır, kendi için istediğini arkadaşı için de ister, onun mutluluğunu en az kendisi için istediği kadar arzu eder. Bu dostlukta kıskançlık, haset ve rekabet gibi duygulara yer yoktur. 

Gerçek dost samimidir;  içiyle dışı birdir, kalbinde ne hissediyorsa dilindeki de aynıdır. Dürüst, açık ve nettir; düşüncelerini hiç saklamadan, kendisini olduğundan farklı göstermeye çalışmadan gerçek karakterini açıkça ortaya koyar.   

Bu kişilerin zenginlik, güzellik, saygınlık, makam gibi değerler üzerine kurdukları dostlukları hiçbir zaman uzun süreli olmaz.  

Çünkü bu değerlerde bir değişiklik olduğunda, dostluk da biter. Örneğin siyaset ya da zenginliğe dayalı dostluklar, kişilerden birinin bunları kaybetmesi durumunda gördüğü ilgi, yakınlık ve dolayısıyla dostluk da son bulur. 

Dostu olduğunu söylediği insanı rakibi gibi gören haset kişiler, ancak zorunlu olduklarında başkalarına hatalarını söylerler.  

Çünkü başkalarının kendilerinden iyi durumda olmasını çekemezler ve  “seni böyle, olduğun gibi seviyoruz” gibi sözlerle samimiyetsiz yaklaşımlarda bulunurlar.  Çıkarlarını gözeterek yaşayan kimseler, kendileri de yaşamlarında birtakım kayıplara uğrar; siyasi koltuklarını , sağlıklarını, zenginliklerini yitirebilirler.  

Ancak gerçek dost zannettikleri kişilerin, yaşlılıklarında, muhtaç duruma geldiklerinde kendilerine değer vermediklerini görürler.  Hatta iyi günlerinde yakınlık gösteren bu insanlar, tanımazlıktan gelecek kadar uzak davranırlar. Sorunları olduğunda danışacakları, yardım isteyecekleri hiç kimsenin olmadığını görürler. En iyi dostları olduğunu zannettikleri kişilerin dahi yakınlıklarının gerçek nedeninin çıkarları olduğunu anlarlar. 

Ancak Kur’an’dan yüz çeviren, Allah’ın sınırlarını korumaktan kaçınan kişiler, hesap günü Allah’ın huzuruna çıktıklarında “… Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın-dost(muşsun sen).” (Zuhruf Suresi, 38) diyerek birbirlerine lanet edeceklerdir. 

O gün, zulmeden, ellerini (hınçla) ısırarak (şöyle) der: “Ah keşke, elçiyle birlikte bir yol edinmiş olsaydım,” 

“Vah yazıklar bana, ne olurdu da filanı dost edinmeseydim.” 

“Çünkü o, gerçekten bana geldikten sonra beni zikirden (Kur’an’dan) saptırmış oldu.  

Şeytan da insanı ‘yapayalnız ve yardımsız” bırakandır.” (Furkan Suresi, 27-29) 

Yapayalnız, yardımsız, dostsuz kalmaktan, yanlış dost edinmekten ve ahirette “ah keşke” demekten Allah esirgesin… 

KALIN SAĞLICAKLA