BİZ ADEMOĞULLARI KUŞ MİSALİ GİBİYİZ

Dün üzücü bir VEFAT haberi aldım. Antalya iş dünyasının nazik, naif, beyefendi ve hoşgörülü ismi TUNAY ALTINPINAR’ı kaybettik. Muhabirlik dönemimde çok KAHRIMIZI çekmişti. İşte bundan dolayı bugün öyle ETLİYE SÜTLÜYE dokunmak içimden gelmedi. Canımın sıkkınlığı ile elim klavyeye zar zor gitti. Çünkü sevdiğim birini kaybedince hep böyle oluyorum.

Biz insanoğlu, yani ademoğulları KUŞ MİSALİ gibiyiz. Bir oraya bir buraya uçuşan, doğa güzelliklerinin pek çoğuyla KUŞBAKIŞI temasa geçen ve varlıklarıyla da o doğaya farklı bir değer ve güzellik katan kuşlar gibi!

Kimi zamanda uçarken başka bir aleme göç eden FANİLER gibi. Sanki MEVLAYA ulaşmak için KANAT ÇIRPIYOR kuşlar; renk renk, çeşit çeşit. Kırlangıcı, muhabbeti, leyleği, güvercini. Hepsi başlı başına bir değer, bir güzellik, hepsinin HAYATIMIZDAKİ yeri ise farklı farklı.

Kimini evimizin en güzel yerinde misafir eder; onların kimi zaman bizimle kimi zamansa birbiriyle MUHABBETİNE ortak oluruz. Kiminden bir oraya bir buraya süzülerek düşen hazan yapraklarıyla birlikte sürüler halinde gidişiyle sonbaharın, doğanın uyanmaya başladığı dönemde gelişleriyle de BAHARIN geldiğini haber alırız.

Kimiyle vaktinde mektuplarımızı, ÖZLEMLERİMİZİ, HASRETLERİMİZİ sevdiklerimize iletmişiz. Kuşların yaşayışlarına baktığımızda da çok farklı bir dünyayı yeniden keşfederiz aslında.

Vakti gelene kadar anneciğinin kanatları arasında korunan yumurtanın içinde geçirilen günler sona ermiş, ilk çatırtı ile birlikte kapalı ve dar bir dünyadan yepyeni GÜZELLİKLER ve bir o kadar da tehlikelerle dolu bir dünya “merhaba” çığlıklarıyla karşılanmıştır.

Daha sonra anne ve baba tarafından ağızlara kadar sunulan ilk yiyecek, birkaç ay sonra başlayan uçuş dersleri ve tehlikelere karşı korunma bilgileri, ardından özgürlükle birlikte HASRET ile ayrılığa çırpılan kanatlar.

Tüm bunların hepsi belki de çoğu kez “KUŞ” deyip geçtiğimiz varlıkların hayatlarında yer alan tecrübeler, olaylar, güzellikler.

Kuşların yaşayışlarındaki bu GÜZELLİĞİ ve TECRÜBELERİ günlük hayatımızda da görmek mümkün değil midir? Tıpkı ANNE ve BABA kuşun dünyaya gözlerini açacak yavrularının emniyeti için özellikle annenin FEDAKARLIĞIYLA inşa edilen ve hiçbir elin ya da tehlikenin müdahale edemeyeceği kadar emin yuvalarımızda hayata merhaba deriz.

Ardından güç ve bir o kadar gelecekte ihtiyaç duyulacak bilgiler yumağı içinde buluruz kendimizi. AİLE içinde bulunan başta anne ve baba olmak üzere tüm bireyler, bizi hayat denilen ve içerisinde kimi zaman güzellikleri kimi zamanda fırtınaları barındıran engin gökyüzüne hazırlamak için ellerinden gelenin en iyisini yapma gayretindedir.

Tüm bunların hepsi ise bizim, hayatın hazırladığı FIRTINALAR içerisinde kolayca yol alıp rotamızı şaşırmamız ve bize sürprizler hazırlayan kötülüklerle her an mücadele edebilmemiz içindir. Yıllar sonunda artık yavru bir KUŞUN uçmayı öğrenmesi gibi aileden ve eğitim kurumlarından kazanılan bilgiler ışığında ayrılık zamanı gelip çatmıştır.

Kimimiz yeni bir iş umuduyla, kimimiz daha iyi bir eğitim alma ümidiyle, edindiğimiz eşi bulunmaz birikimlerin ışığında hayat denilen zorlu yola KANAT ÇIRPMAYA başlarız. Bu yolculukta kimi zaman dimdik yürürüz; kimi zaman ise düşe kalka.

Bazen bu ayrılıklar 4–5 seneye sığdırılmıştır ve kısa süreli ayrılık sonrası yeniden yuvaya kavuşmayla sona erer; bazen de bir ömür boyu devam eden bir yolculuktur hayat denilen ve bize az sonra neyi hazırladığını bilemediğimiz engin gökyüzü misali.

Yaşadığımız tüm bu olaylar bütününü ve sonrasında bizlerin zaman ve hayat içerisindeki yol alışını ya da savruluşunu ne güzel ifade etmişler; “İNSANOĞLU KUŞ MİSALİ” diye. Bu hayat denilen UÇSUZ BUCAKSIZ gökyüzünde önemli olan şey, kendi ayaklarımızın üzerinde durma gayreti ve gücünü her zaman içimizde yaşatabilmektir.

Bu da kuşkusuz başta ailemiz ve farklı eğitim kurumları tarafından bize kazandırılan eşsiz bilgi ve TECRÜBELERLE olabilir. Karanlığa düştüğümüz her an bize yol gösteren bu fenerin ışığını rüzgarlardan ve her türlü tehlikeden koruyabilmek için ona siper olmalı ve yaydığı ışığın rehberliğinden her an istifa etmeliyiz.


Zaten hayat dediğiniz şey, o engin ve uçsuz bucaksız gökyüzünde çırpabildiğiniz SON KANATA kadardır. Bu kısa süre içerisinde içimizde korumaya çalıştığımız HAYAT SEVİNCİNİ ve hayatın zorluklarına karşı mücadeleci tavrımızı hiç ama hiç yitirmeyelim.

Karşılaştığımız her türlü olumsuz sonuçlardan küçük de olsa olumlu bir yan çıkarmaya ve hayat denilen zorlu sınavı geçebilmek için elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışalım. Çünkü ne uçacak sonsuz gökyüzümüz; ne de sonsuz vaktimiz var. Tıpkı KUŞ MİSALİ gibi. Tıpkı aramızdan uçup giden TUNAY ALTINPINAR gibi.