BİZ ADAM GİBİ ADAM OLMALIYIZ

Bugün mübarek CUMA günü. Günün kıymetini ve değerini bilenler bilir. Hocalık yapıp AHKAM kesmeye gerek yok. Ancak bu gününün özelliği nedeniyle kimseye dokundurma niyetim yok.

Hele hele bir CUMA HUTBESİ gibi vaaz verme niyetimde yok. Amma insanlık adına birkaç kelam etmekten de kendimi alamadım. O zaman gevezeliği bırakıp yazıya geçeyim.

Biz, "Bu millet zinhar adam olmaz" diyenlerden değiliz. Ya da tam aksi bir istikamete yönelip POLYANNA’YI da afallatacak kapasitede değiliz. Gerçeği (gerçekleri) görmek hususunda büyük bir azim içindeyiz...

Öyle bilgi yumağı gibi yuvarlanmıyoruz ortalıkta Hemen yanlış düşünmeyin. Kabımıza göre dünya denizinden nasiplenmek ümidimiz. Asıl gayemiz KABIMIZI genişletmek.

Ve asıl temelimiz "İNSAN"I odak noktamıza oturtup zaman zaman sakin bir akrep, zaman zaman da telaşlı bir salise çubuğu gibi tavaf etmek. Sadede gelmemiz (her zaman ki gibi) zaman alsa da işte geldik ZURNANIN en meşhur kısmına.

Şu her şeyin ENİĞİNİ CÜCÜĞÜNÜ araştıran iş adamları (özelde İsviçrelileri) her bir şeycikleri araştırdılar ve saçmada olsa bir çare buldular da bizim Türk halkının bazı takıntılarını ve sendromlarını araştırıp bir çare olamadılar.

Aman! Durun! Durun! Hemen vatan, millet, Sakarya polemiğine girmeyin. Biz burada bir gerçeği de ele almaya çalışıyoruz... Muhabbetin insanlar arasında tahriki lazım, elzem, şart, gerekli (daha nasıl pekiştireyim). Muhabbet?

Hani Yunus diyor ya; "BİR BEN VARDIR BENDE BENDEN İÇERİ" diye. İşte insanın içindeki beninin en masum sevgi hali bu. Son zamanlarda yurdum insanı birbiriyle düşmanlıkta, birbiriyle inatlaşmada, KİNLİ KİNLİ bakışmada, atlar gibi yarışmada ön planda, ön sırada, ön safta.

Peki bu içerideki "BEN"in ortaya çıkması ve muhabbet tahrikinin sebebi ne ola ki?

Dinimiz ve güzeller güzeli Peygamber Efendimiz(sav) taa asırlar öncesinden; "HEDİYELEŞİN! ÇÜNKÜ HEDİYE SEVGİYİ ARTIRIR… KALPTEKİ KÖTÜ HİSLERİ GİDERİR." buyurarak aramızdaki muhabbet vasıtasının "HEDİYELEŞMEK" olduğunu ifade etmiştir.

Türk filmlerindeki o klişe replik gibi "MODERN TIBBIN BÜTÜN İMKANLARINI KULLANDIK AMA SONUÇ ALAMADIK" diyecek bir bahanemiz yok.

Bir demet çiçeği "OT", bir kitabı "İMALI BİR VESİKA" gibi MEVZ-U BAHS edersek, dua edip beklemekten başka bir çaremiz yok. Zinhar yok!

Kardeşim; Kimse size "Tahtaya kalkın! Çiçeğin Latince ismini, kitabın Çince ismini söyleyin! Çiçek SOĞANGİLLERDEN midir? Kitap kaçıncı sınıf hamur kağıda basılmıştır? Kuşe kağıt mıdır, saman kağıt mıdır?” diye sormuyor ki!

"HEDİYE" kelimesi mudaf mıdır, mudafun ileyh midir? Başına "EL" takısı gelir mi. Mecrur olmaya talimli midir." anlatın demiyor ki!

Ama, papatya ve maydanozu ayırt etme özrümüz vardır bizim. Hediyeyi elimizde tutup muhatabımıza sunuşumuz; "ŞUNU İKİ DAKİKA TUT. Bİ İŞİM VAR HALLEDİCEM!" gibi oluyordur da ondan hediye kelimesini ve sünnetini hayatımızdan uzak tutmamız gerekiyordur. Ne bileyim? .

Olamaz mı?

Sahi en son ne zaman bir arkadaşımıza, dostumuza, eşimize, kardeşimize hediye sünnetini ihya ettik? Verdiğimiz o bir demet MUHABBETİN rüşvetinin (karşılığının) peşine düşmedik?

Evet. Muhabbet için karşılık beklenmez, beklenmemeli. Ama zaten hangi insan, ne halde, nasıl bir psikolojide olursa olsun hediyenize kayıtsız kalamaz. Hatta tepkisiz de öyle değil mi?

Hediyeye duyulan AŞK üçle çarpılarak muhabbete eklenir. Sonuç: derin bir muhabbet ikliminde muhatabınızla taze fidanlar gibi yeşermek ve ormana dönmektir.

Efendiler efendisi (sav) şöyle buyuruyor; “Allah'a yemin ederim ki; iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe "kamil" mü'min olamazsınız.."

Ve bu yüzden. Hadi sevin. Sevdiklerinize "gül" verin, gülünüz yoksa gülüverin.

Hem hediye tek elle hissedilebilecek ve maddiyatla ölçülecek şeyde değildir. Selam bile bir Mü'mine bazen en güzel hediyedir. Aklınızda olsun!

MUHABBETLE ve HUZURDA kalın. Azıcık adam olun, bizde, “Bu millet zinhar adam olmaz” diyenlerin arasına katılmayalım.

ALIN SİZE BİR ÖRNEK

Hani dedim ya ne, “Biz zinhar adam olmayız” diyenlerden ne de “Bizde insanlık kalmamış” diyenler değiliz. Hakikaten dün buna benzer bir olay yaşandı. Akdeniz Üniversitesi’nde!

Akdeniz Üniversitesi Sosyal Tesisleri önündeki 06 ABE 782 plakalı otomobilinin yanına gelen Baran Erbaş, “Kaputun altında kedi var, çıkartamadık arabayı çalıştırınca kaputa bir vurun” notu ile karşılaşmış.

Notu okuduktan sonra kaputta dinleme yapan Erbaş, bir kedi sesi duymuş. Yavru kedinin sürekli yer değiştirmesinden dolayı kendi imkanlarıyla çıkartamayan Erbaş, 112 Acil Çağrı Merkezi’nden yardım istemiş.

Olay yerine gelen ekipler önce otomobili kriko ile kaldırarak bir olumsuzluk yaşanmaması için takoz koydu. İtfaiye ekiplerinden 30 dakika nefes kesen mücadele etti. Zaman zamanda telefondan anne kedi sesi dinletti.

Kedi, bir süre sonra otomobilin altından çıktı. Bu sırada korkuya kapıldığı görünen kedi tekrar otomobilin kaputuna girmek için mücadele etse de ekipler kısa surede yakalandı.

Yavru kedi, sosyal tesis görevlilerinin bakım gerçekleştirdiği kulübeye teslim edildi. Kedinin çıkarılması için mücadele eden otomobil sahibi Baran Erbaş ve görevli Emine Eser’in mutlulukları “Biz adam oluruz hem de adam gibi adam, yetmez insan oluruz” dedirtti.