BİRTAKIM İNFAZ YAKLAŞIMLARI

2024 yılının belki de en sansasyonel olaylarından birisi dün itibariyle nihayete ermeye bir adım daha yaklaştı diyebiliriz. 21 Ağustos 2024’te, Diyarbakır’da verilen kayıp ilanıyla başlayan bu süreç; ilk derece mahkemesinin maktülün annesi, amcası ve abisine 28 Aralık 2024 tarihinde ağırlaştırılmış müebbet cezası vermesine yol açtı. İlgili detaylar ve neden olduya dair net bir fikir yürütmek için elbette gerekçeli karar beklenecek ancak istinaf ve temyiz aşamalarıyla birlikte kesinleşecek olan bu kararda an itibariyle açık olan şey şu: İlk derece mahkemesi maktülün annesi, amcası ve abisini verdiği bu ceza türü ve karar ile birlikte artık fail olarak saptadı. Peki müebbet kelimesi dilimize nasıl geçmiştir ve bu 3 failin alacağı muhtemel infaz cezasının sınırları nedir?

***

Öncelikle; müebbet kelimesi dilimize Arapça’dan gelen “abd” kökünden türetilerek gelmiştir. Muabbad yani kalıcı kılınan ve sonsuza kadar süren anlamı ifade etmektedir. Konuyla alakalı infaz türü ise Türk Hukuku çerçevesinde bir insana verilebilecek en üst seviye ceza olduğudur. Ağustos 2002 yılında AB Uyum Yasaları çerçevesinde kaldırılan idam cezası ve Eylül 2004’te kabul edilip Haziran 2005 ile değişen Türk Ceza Kanunu ise ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının bu niteliğini tasdikler bir nitelik taşımaktadır. En basitinden; şartlı tahliye dediğimiz, yükümlünün cezaevinde geçirdiği dönemi iyi halli olarak saptayıp, topluma tekrardan uyum sağlayacağına dair kanaatin oluşması halinde devreye konulan uygulama ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla çarptırılan yükümlüye daha sınırlı bir kapsamda uygulanacaktır. 5275 sayılı İnfaz kanunun 107. Maddesi; 30 yıl boyunca iyi halli şekilde cezasını çeken hükümlünün şartlı tahliyeye başvuru hakkı doğabileceğini söylemekteyken işlenilen suçun örgüt kapsamında gerçekleşmesi halinde bu süre 36 yıla çıkacağı ifade edilir. Birden fazla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının varlığı halinde ise bu süre 40 yıla tekabül eder.

***

Hükümlünün şartları ve yaşam koşulları ise ilgili kanunun 25. Maddesinde tek tek sıralanmış ancak uzun uzun bahsetmek yerine en can alıcı noktalara vurgu yaparak kanunun amacının ne olduğunu anlamaya çalışmak gerekiyor. İlgili madde; hükümlünün, bir odada tek başına bu süreyi gerçekleştireceği, hiçbir surette ceza infaz kurumu dışında çalışmasına izin verilemeyeceği ve şartlar ne olursa olsun (pandemi vs.) cezasının kesintisiz süreceğini net bir çizgiyle söylerken; ailesiyle görüşmesi, açık havaya çıkıp yürüyüş veya spor yapması, en basitinden telefon kullanımını dahi “-ebilir” takısıyla ifade etmekte.

***

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin konuya dair bakışı ise ünlü Kafkaris davası sonucu ortaya çıktığını söylemek mümkün. Öncelikle; koşullu salıverilme imkanından yoksun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin üçüncü maddesine aykırı olduğu sıklıkla ifade ediliyor. Buna göre işkence, insanlık dışı muamele ve aşağılayıcı ceza ne olursa olsun hükümlüye layık görülemez. Özgürlüğü kısıtlamanın; failin hükümlü oluşuna giden süreçte işlediği hukuk dışı eylemin getirisi olduğu kabul edilmekle birlikte insan oluşa dair asgari şartların tümden kesilmesi kabul edilir bir kapsamda bulunamaz. Dikkat çekilen husus ise hükümlünün belirli bir vadede serbest kalma umudunun yok edilmemesine yönelik yaklaşımın sergilenmesi gerektiğidir.

***

İnsan oluşa dair en temel unsurların hükümlüce gerçekleştirilmesine izin verilmediği ve bu şartların yaşamı boyunca bir kez olsun serbest kalabilme umudu, bu yönde gerçekleştirebileceği ıslah ihtimalinin elinden alındığı takdirde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının idam cezasından daha ağır bir nitelik taşıdığı açık bir şekilde gözükmektedir. Amiyane tabirle; insanın nefes alırken öldüğü, tabutunun da infaz kurumu olduğunu söylemekte bir beis göremiyorum. Suça ve suçluya karşı yaklaşım daha mı insancıl olmalıdır yoksa suçun ağırlığının toplum nezdinde yarattığı etkiye ve adalet hissiyatının gerçekleştiğine dair kanaate uygunluk mu taşımalıdır sorusunun cevabı hala verilememiştir. Bu konuda tek bir doğru yoktur. Tıpkı çoğu şeyde olduğu gibi hukukta ve infazda da zamanın ruhu vaziyeti düzenleyerek devam edecektir.