BİRİNİN ADAMI OLMAK MI ADAM OLABİLMEK Mİ?
Haftayı kimseye takılmadan, çarpmadan, çarpılmadan kapatayım
istedim amma olmadı. Bu mübarek günde ‘Kızım sana söyleyeyim gelinim sen işit’
misali yazmak zorunlu oldu. Hepinizin malumu, hafta içi Manavgat Belediye
Başkanı Şükrü Sözen’in Cumhuriyet Bayramı ile Cumhuriyet’in 100. Yılı
kutlamaları öncesi ortadan kaybolması ve hala ortaya çıkmamasını ele aldık.
Bunu yaparken ne namussuzluğumuz ne de satılmışlığımız
kaldı. Tabi ‘Kötü söz sahibine aittir’ demiş atalarımız. Herkes kimin ne
olduğunu çok iyi bilmektedir. Antalya’dan Manavgat’ı yazdık diye bazı
KELİKÇİLER hop oturup hop kalkıyor. Sözde gazeteci olduğunu zanneden MÜFLİS
KELİKÇİ, “Sen kaybolsan sadece aile fertlerinin umrunda olursun” o kadar. Amma
kaybolan (izne ayrılıp törene katılmayan) bir belediye başkanı ise Fizan’daki
gazeteciyi bile ilgilendirir.
Senin Manavgat’ta benim de Antalya’da ne olduğumuzu kamuoyu
çok iyi bilir. Öyle sonradan bir iki köşe yazısı yazmakla gazeteci olunmadığını
da cümle alem bilir. Sen önce kendine bir bak. Ben senin karın ağrını çok iyi
biliyorum. Daha düne kadar methiyeler düzdüğün biri ile aranın niye açılıp ona
düşman kesildiğini de iyi biliyorum. Hani dedikodu falan değil haaa. Öyle
milyonlarca liralık arazine çap alamayıp gemileri yaktığını da iyi biliyorum.
Dahası var. Hani şu ödenemeyen vergiler nedeniyle banka
hesaplarına el konulma meselesini bile iyi biliyorum. Bak efendi, otur
oturduğun yerde. Ya KELİKÇİLİĞE kaldığın yerden devam et, ya da sosyal medyada
takılmaya devam et. Kalkıp 43 yıl boyunca ömründe mesleğinin dışında başka bir
iş yapmamış olan birine de ders vermeye falan kalkışma.
Daha fazlasını da biliyorum amma o meseleyi burada
anlatmanın etik olmadığını, insanlık ve adamlığa yakışmayacağını da sizden daha
iyi biliyorum. Lakin sana bir tavsiyem. Sosyal medya hesabında benim ve bana
ait fotoğrafı kullanıp beni HEDEF GÖSTERMEYE devam edersen YARGIYA HESABINI er
ya da geç vereceksin.
11 gündür kayıp olan ve bana yaptığı hakaretlere kılıf
uyduran Şükrü Efendi hala ortaya çıkmadın, çıkamadın. Benden çok seni
Manavgatlılar ve CHP’liler merak ediyor. Yoksa benim umrumda bile değilsin.
Buraya kadar olan bölüm Manavgat olayları ile alakalıydı.
Ancak KELİKÇİNİN iki kelimeyi bir araya getiremeyip imla hataları ile dolu
sözlerinin içinde yer alan ADAM ve BİRİNİN ADAMI OLMAK mevzusuna da sıra geldi.
---------------
ÖNCE İNSAN OLMALIYIZ!
Hemen bu bölümün başında belirteyim. 60 yılı geçen ömrüm, 43
yılı devirmeye hazırlanan meslek hayatımda babamın oğlu ve eşimin kocası
haricinde kimsenin adamı olmadım.
Sosyal medya profilimdeki Mevlüt Çavuşoğlu fotoğrafı
sebebiyle onun adamı olmakla suçlanıyorsam, “Evet adam gibi adamların dostuyum”
diye cevap veririm. Siyaseti beni ilgilendirmez.
Şimdi BİRİNİN ADAMI OLMAK veya ADAM OLABİLMEK meselesine
giriş yapalım. Öncelikle her erkeğin işi değildir adam olmak. Sözde bazılarına
kolay gibi gelebilir lakin çok zordur.
Çünkü adamlık farklı bir duruş, erdemlik gerektirir. Ayrıca
ilkeli, prensipli, disiplinli, omurgalı bir yaşam ister. Delikanlılık
gerektirir. Öyle parayla pulla satın alınamayan bir olgudur; “3-5 veririz
sustururuz” mantığını hiç bilmemektir.
Zenginliğin, makam ve mevki sahibi olmanın, okumuş olmanın
adam olmayla doğrudan bir alakası yoktur. Bir de adam olmak cinsiyet meselesi
değil, bir şahsiyet meselesidir.Şahsiyet, insanda bazı karakteristik özellikler
arar. Mangala benzer bir yüreğe sahip olmak gibi. Hele hele gazetecilik
yaparken. Öyle satın alınamayanlar için geçerlidir bu meziyet!
Hepimizin çocukluktan bildiği bir öykü vardır: Babası çocuğa
“Adam olamazsın!” der. Çocuk da büyür, vezir olur ve babasını ayağına çağırır.
Babasına, “Bak vezir oldum” deyince babası, “Ben sana vezir olamazsın demedim,
adam olamazsın dedim” der.
Peki, doğru olan sizce ne? Adam olmak mı, adam kalmak mı
yoksa birinin adamı olmak veya olamamak mı? Ha birilerinin adamı olan yok mu?
Sağına soluna bak yeter!
Bizim geleneğimizde adam olmak önemliydi. Ancak, adam kalmak
daha da bir önemliydi. Adam olmak veya olabilmek; yılmamak, vazgeçmemek
demekti. Çizgimiz ve istikametimiz değişmedi, değiştirmeye de kimsenin gücü
yetmedi.
Bana göre adam olmak ve adam gibi kalmak, ELİF gibi dimdik
durabilmek kimseye göbeğinden bağlı olmamaktı. Dün böyleydi bugün de böyle.
Sorun ve saldırıların nedeni ise başkalarının icat ettiği kalıba uymamaktır.
Bizim meslekte Hakk’ın üstün tutulması ve haklının yanında
saf tutulması ancak ADAM olanlarla mümkündür. Ben de onu yaptım ve yapmaya
devam ediyorum.
Yoksa birinin veya kendi çıkarına hizmet edenin adamı
olanlarla değil! Tek dileğimiz son nefesimize kadar İNSAN ve ADAM gibi ADAM
olarak kalmaktır.