BİR GARİP ÖLMÜŞ DİYELER

Yunus Emre'nin gariplerin ölümünü anlattığı mısralar ile yazıma başlamak istiyorum.  “Bir garip ölmüş diyeler/ Üç günden sonra duyalar/ Soğuk su ile yuyalar/ Şöyle garip bencileyin.”

Hakikaten gariplerin ölümü de hayatları gibi gariptir. Tıpkı bizim Murat Kat gibi. Bir iki yıl öncesine kadar adını bile duymamıştım. Sonra sosyal medyadaki muhalif paylaşımları ile dikkatimi çektiği için tanıştım. Hatta haberlere bile konu yaptım.

Sonrasında hayat bu ya, Lider Gazete’de yazar olarak yollarımız kesişti. Hiç ama hiç yüz yüze gelmedim. Taki cenaze namazını kılıp kefenin ucundan tutup ebedi istinatgahına indirinceye kadar.

Gariplerin cenazesi şehri pek ilgilendirmezmiş. Aynen Murat Kat’ın ki de öyle oldu. 3-5 arkadaşı, ailesinden birkaç kişi son yolculuğuna uğurladık. Tek gördüğüm oraya gelenlerin harbi üzgün olması. Kimse riyakar üzgün pozunda değildi.

Bir kez daha gördüm ki gariplerin sırtına basarak yükselenlerin ilk tekmeyi yine gariplere atmaları.

KİN VE NEFRET

Şimdi gelelim konumuza. Murat Kat öldü, “Allah rahmet eylesin” demekten ötesi insanlığımıza hakarettir diye düşünen ve öyle yaşayan biriyim.

Ancak Murat’ın ölümünden sonra kin ve nefret söylemlerini görünce aklım almadı.

Adını bir türlü koyamadığım bu kin ve nefretin anlamını da çözemedim.

Ama kendini aydın zanneden bir çok kişinin yanlışında ısrar eden cahil olduklarını biliyorum. Çünkü cahiller kırıcı, yalancı ve adaletsiz oldukları için kırıp dökme işlerinde çok mahirdirler.

Murat’ın ölümünden sonra söylenenler gibi.

Unutulmamalı ki hepimiz garip geldik, garip bir şekilde göçüp gideceğiz.

İnsan garipliğini anladığı zaman her türlü şımarıklıktan kurtulurmuş.

Kendine çeki düzen verir.

Haddini hududunu bilirmiş.

Topraktan gelip toprağa gideceğini unutmaz.

Bırakın artık şu nefret söylemlerini.

Sizde bedeninizde misafirsiniz.

Sizde garip doğdun garip öleceksiniz.

Ezanla gelip sela ile gideceksiniz.

Bunu unutmayın yeter!

MAMANIN BÜYÜĞÜ BALDAŞ

Antalya Büyükşehir Belediyesi’nde enteresan işler olmaya devam ediyor. Bunun son örneği gazetemiz Yazı İşleri Müdürü Faruk Çelik imzasını taşıyan ‘Yandaşa BALDAŞ’ başlıklı haber oldu.

CHP'nin ağzından düşürmediği 'şeffaflık' ve 'liyakat' vurgusunun, kocaman bir yalan olduğu bu haber ile ortaya çıktı. Hem de CHP’li Antalya Büyükşehir’in kendi servis ettiği haberin perde arkası ile.

Hani Menderes Türel döneminde zarar ettiği gerekçesi ile faaliyeti durdurulan ALDAŞ’a ait

Prefabrik Yapı Elemanları Fabrikası var ya iste orası.

Neymiş efendim ‘zarar ederken kara geçirilmiş’

Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek, atıl vaziyette kalmasına izin vermediği fabrikayı 5 milyon liralık kara geçirmiş de, bütçeye katkı sağlamış da.

Tam bir hikaye.

Tam bir fiyasko, tam bir kuyruklu yalan ve tam bir algı yönetimi.

Faruk Çelik’in yaptığı araştırma sonunda ALDAŞ ve fabrikanın kar etmediği, söylenen karın ise tam bir fırıldak olduğu ortaya çıktı.

Kar dediklerin olayın sermaye artırımı ve belediyeden ihale alan müteahhitlerin, ALDAŞ’tan alışveriş yapmaya zorlanmasıyla oluştuğu anlaşıldı.

Bu konuda AK Parti Antalya İl Başkan Yardımcısı Atila Demirez ise elindeki belgelerle konuya açıklık getirmiş.

Demirez, "Fabrikanın kar ettiği kesinlikle yalan. Sürekli sermaye artırımı yaparak kar göstermeye çalışıyorlar. Ürettikleri boruları fahiş fiyatla, belediyeye iş yapan müteahhitlere satıyorlar. Müteahhide, boruyu ALDAŞ'tan temin etmediği takdirde hak edişini ödememekle tehdit ediyorlar. ALDAŞ'da kar varsa, belediye eliyle müteahhitleri haraca kestiklerindendir" demesi olayın perde arkasındaki film senaryosunu gözler önüne seriyor.

Yahu madem bir fırıldak(film) çevireceksiniz, bir algı yapacaksınız adam gibi yapında rezil olmayın. Bu tür işler ‘Sahilde Film Var’ etkinliğine benzemez. Her filmin bir sonu vardır. Ve gerçek ile yalan bir gün mutlaka ortaya çıkar.

SANKİ KIRKPINAR’I KAZANDI

Acun Ilıcalı’nın televizyonundaki Survivor 2021’i en çok SMS oyu alan Antalyalı pehlivan İsmail Balaban kazandı. Bir kez olsun izlemedim şu programı. Çünkü magazin benim işim değil.

Ancak işin içine siyasiler ve spor dünyası girince ucundan kıyısından biraz dikkatimi çekti. Herkes işi gücü, memlekete hizmeti bırakıp pehlivan İsmail’e SMS desteğine girince şaşırdım. Sanki Avrupa Şampiyonası ve Eurovision finali.

İnanın öyle olsa bende destekleyeyim diyeceğim ama altı üstü bir magazin programı yarışması yahu. Niye bu kadar ciddiye aldık anlamadım gitti.

Benim asıl garipsediğim 1. olan İsmail’e 33 milyon, 2. olana ise 12 milyon SMS atılması. Şimdi bizim pehlivan Kırkpınar’ı kazanacak SMS atın desek ve atılsa 98 milyon (eski para ile 98 trilyon) kazanacak. İkinci ise 30 milyonu (30 trilyon) cebe atacak

Ama burada öyle olmadı. Pehlivana 500 bin lira, gerisi Acun’a. Oh ne ala memleket. Yani bizim oğlana (Başkan Böcek’in oğluna) yarışmayı kazandıralım derken Acun’un zenginliğine zenginlik kattık.

Gerisi hikaye. Tek gerçek ise İsmail Balaban’ın bundan sonra Kırkpınar’ı kazanamaması halinde nasıl dalga geçileceğidir.