BİR DUYGUDURUM SAPTAMASI
“Hayata bir kere geç kalırsın. Ondan sonra hep geç
kalmışlığının acısını çekersin” derler. Gerçekten öyle midir? Peki, neden geç
kaldığımızı hissederiz ki? Bize geç kaldığımızı fısıldayan istesek de
yetişemeyeceğimizi sürekli hatırlatan bu ses… Ya geç kalmak hayat akışının bir
parçasıysa… Bizi bu hayata tekrar tekrar bağlayan şey, hep bir şeylere geç
kalmışlık hissi yaşamamızsa…
***
Kafamda deli sorularla, elimde bir kitap boşluğu dinliyorum.
Bazen ben mi kitaba yaslanıyorum yoksa kitap mı var olmak için bana ihtiyaç
duyuyor anlamıyorum. Ancak bildiğim tek bir gerçek var. Bana içini açan bu
kitap, bıraktığım yerden başlayabileceğimi söylüyor bana.
Hem nasıl devam edemiyorum ki? Ne yaşayacağımız taşa yazılı
değil. Hayatımızı şekillendiren, aldığımız kararlarla biziz. Bazen
kararlarımız, gerçekten de bizde bir şeyleri geciktirebilir ama tamamen ortadan
kaldırmaz. Yaşadığımız her olumsuzluk bizi bu hayattan el çektirseydi işimiz
işti. O zaman hatalarımızdan ders alıp nasıl daha doğru kararlar almayı
öğreneceğiz ki!
***
Bazen öyle bir şey yaşarsın hayat sana çok kısa ve anlamsız
gelir ama bazen de öyle bir şey gelir kapını çalar ki sadece o an için
yaşadığına kanaat getirirsin. Burada düşünmemiz gereken, hayatın anlam
arayışıdır. Hayat gerçekten bize bahşedilmiş bir değerse o zaman bizim de ona
değer katmamız gerekmez mi?
İşte temel sorunsal budur: Ne yaparak hayata bir değer
katacağız? Tarihte bu hayata değer katmış çok istisnai insanlar sayabiliriz.
Tarih kitapları onlarla dolu. Ancak sıradan bir insan olarak bizim bu hayata
katacağımız değer de bence çok önemlidir.
***
Mesela bu hayatta hiç tanımadığınız bir insanı bir an için
mutlu ettiğinizi düşünelim bu da bir değer değil midir? Sokakta çalışan bir
insana, iyi ki bu işi yapıyorsunuz ve buralara harika bir el atıyorsunuz demek.
Muhtemelen bu kişi, önce size çok şaşırır ancak ciddi olduğunuzu gördüğünde
anlık bir tebessüm oluşur yüzünde. İşte bir insanın, üstelik de bu sıradan işi
yaparken hiç fark edilmediğini düşünen bu insanın hayatına değdiniz. Ne bileyim
ya da bir insana hiç beklemediği bir anda yardım ettiniz. Belki sıranızı
verdiniz, kapısını açtınız, paketlerini taşıdınız. Bu devirde bu tarz şeyler de
yanlış anlaşılabiliyor ancak hep yanlış anlaşılma olasılığınız yok.
***
Hayatın tekrarının olup olmaması pek çok açıdan ele
alınabilecek bir konu. Dini açıdan ele alanlar öte dünya fikrini
anlatacaklardır size. Bense hayatlarımız içindeki tekrarlardan bahsediyorum.
Düşündüğümüz her şeyin bir şekilde karşımıza çıktığı bir evren düşüncesine
sahibiz. Aklımızdan geçenler, çoğu zaman fark etmesek de önümüze çıkıveriyor.
***
Bazen farklı varyasyonların içinde buluveriyoruz kendimizi.
İşte o zaman tekrarlarımızda devreye giriyor. Belki sağını solunu eğip
büküyoruz ama yine de tekrar ediyoruz. O yüzden hayata geç kalmak fikren çok
doğru değil. Zamanı gelmeyen hiçbir çiçeğin açmadığı doğada, zamanı gelmeyen
hiçbir şeyin gerçekleşmeyeceğini söyleyebiliriz. Bazen hayatın da demlenmeye
ihtiyacı vardır ki bize buruk bir tat sunabilsin.
***
O yüzden de büyük kayıplar dışında acı çekmeyi tercih etmek
bir karardır. O acı ülkesinde kalmak da bir karardır, oradan çıkmak da.
İstersek tutunacak dallar bulabiliriz. İşte bu noktada hayata geç kalmak değil
hayattan alabilecekken almamak söz konusu olabilir ancak.
Peki sorun bakalım kendinize: Neden almayı tercih etmeyiz de
bırakırız kendimizi öylece?