BİR DÜŞÜNÜN İSTERSENİZ

Haftaya bomba gibi düşen bir haber ile tüm ülke sarsıldı. Aslında o kadar acı ki, tablo sarsılmaktan ziyade dünya yıkılmalıydı. Dünyaya getirdiğin çocukların kendilerine yapılanları resimlerle anlatmışlar. Yetmemiş sözlü anlatmışlar.

Çektiklerini, yaşadıklarını defalarca aynı olayı tekrar tekrar yaşatıyor toplum annelerinin ona yaptığı kötülüğün bin misli fazlasını toplumda yapıyor maalesef bunların çocuk olduğunu geleceğin gençleri olduğunu ve bir gelecekleri olduğunu unutup defalarca vuruyorlar yüzlerine bu olanları.

Susmayıp sesleri olayım derken aslında ecelleri oluyorlar. Önce ailesi tarafından sonra da toplum tarafından karartılan bir gelecek. Ne yapalım susalım da bu zulüm devam mı etsin? Hayır elbette ama izlenen yol bu mu olmalı?

Yargıya güvenmeyebiliriz; bu başka bir şey. Ancak önemli olan çocuğun korunmasının sağlanmasıdır. Bu yüzden hep “önce çocuk koruma” deriz. Bu ülkede yerel mahkemeler var, istinaf mahkemeleri var, Yargıtay var, Anayasa Mahkemesi var. AİHM var. Bütüncül bakış açısı bunu gerektirir.

Bu çocukların bir geleceği olacak. Kim olduklarını Antalya’da büyük bir kesim biliyordur. Bilmeseler bile yarın öbür gün kendileri bu kayıtlara ulaşıp travmaları tekrar edebilir. Bir hayat kurmak istediklerinde bu olaylar önlerine sürülebilir.

Çocuk koruma kanunu, genelge, yönetmelik ve kararnamelere göre cinsel istismar dosyalarında çocukların sadece bir kere Kamera kaydı eşliğinde ifadesi alınır. Maddi gerçeklik bakımından zorunlu olmadıkça da tekrar ifadesine başvurulmaz.

Görüntülerin CD'sinden bir kopyanın dosyadaki avukatların dahi alması yasaktır. Avukatları dahi o görüntüleri sadece mahkeme kaleminde veya duruşma salonunda inceleyebilir ancak suret alamazlar. Bunun sebebi ikinci mağduriyetin önlenmesi ve mahremiyetin korunması...

Dahası; bu delillerin böylece savrulması hiç bir şekilde çocuğun üstün yararı ile bağdaşmaz. Çocuğu  korumak bu değil. Çocuklara bunları yapmaya hakkımız yok. Bu korku zincirine artık tek bir halka dahi eklenmemeli.

"Çocuk susar sen susma" ve "bir çocuğun çıkaramadığı ses olmak zorundasın" diye haykıracağımıza  onları dinlemeyi  bilelim, köstek olmayalım, hukuku ve kuralları uygulayalım yeter.  Zira çocuk susmaz, susmuyorlar da zaten çizerek, yazarak, oyun oynayarak anlatıyorlar.

Hep düşündüğüm ama dile getirmediğim bir konu var, kısaca değinmek istiyorum;

Anne babaların çocukları için kendi varlıklarını koşulsuzca feda edebilmesi bizlere onların koşulsuzca sevdiğini düşündürür. Oysa anne-babalar çocuklarına koşulsuz sevgi duymaz. Aslında çoğu ebeveyn çocuklarını kendi uzantıları gibi gördüğünden onların kendi çizgilerinin dışına çıkmasına tahammül edemez.

Kendi inançlarını, ideolojilerini, ahlak kurallarını benimsemeyen çocuklarına son derece acımasız davranan, hatta onları evlatlıktan reddeden ebeveynlere rastlamış olabilirsiniz. Bu durum sandığımızdan çok daha sık yaşanıyor ve koşulsuz sevgi kuralını yerle bir ediyor.

Aslında koşulsuz sevgi var, ama anne babadan çocuğa değil bu katışıksız sevgi. Tam tersi, çocuktan anne babaya! Sanılanın aksine çocuklar anne babalarını onlar her ne yaparlarsa yapsınlar sevmeye devam eder, çünkü başka seçenekleri yoktur.  Çocuğun ebeveyne duyduğu sevgi ve bağlılık, ebeveynin çocuğa duyduğundan çok daha fazladır.

Bir düşünün isterseniz, koşulsuz sevgi kimde?