BİLEREK VE İSTEYEREK ÖLÜMÜN ADI MOTOSİKLET

Daha ben 3-4 yaşlarında iken bisiklete binmeyi öğrenen, ilkokulda ise motosiklet kullanmaya başlayan birisiyim. Çünkü bizim memleket ova olduğundan bu aletler çok revaçta.

Ancak kazın ayağı öyle gitmiyor. İnsan kendi başına gelmeden hiçbir musibetin farkına varamıyor. Benim için de öyle oldu. Ortaokul yıllarında motosiklete binip akrobasi hareketi yaparak giderken bir evin bahçesine uçup hastanede gözümü açmamla macera sona ermişti.

Ben hastanede tedavi görürken rahmetli babam bir eskici çağırıp motosikleti bedava vermiş. Ben iyileşince isyan ettim ama rahmetli, “BANA SEN LAZIMSIN” diyerek ağzımın payını verdi.

Gel zaman git zaman ben motosiklet kullanmaktan imtina ettim. Lakin bisikletten ise asla vazgeçmedim. Hala evimde 2 adet bisikletimiz var ve ailecek bineriz.


Bu tür konularda ailenin büyük önemi var. Çünkü çocuklarını zapturapt altına almazlar ve erkenden önlem almazlarsa sonu acı ve gözyaşı ile biten hikâyeler yaşanıyor.

Şimdi buraya kadar kendimden örnek verip babamın beni hayata bağlayan kararını örnek gösterdim. Bundan sonrası ise herkesin malumu olan iki gün önce 3 fidanı kaybettiğimiz kaza!

Kepez ilçesi Müftü Yusuf Talat Efendi Caddesi'nin devamında trafiğe kapalı bir yol var. Burası daha önceden de sabıkalı ve çok canlar yakan bir yol. Kaza da burada yaşandı.

Tıpkı birkaç yıl önce genç fidanların yaşamını yitirdiği yol; bu kez de ilginç ve can yakıcı bir kazaya sahne oldu. Yine motosiklet kazası; hem de kapalı yolda.

Helin Çınar (17) ve Melisa Yıldırım’ın (14) bulunduğu 07 GH 825 plakalı motosiklet, Yusuf Koç’un (20) kontrolündeki motosiklet ile kafa kafaya çarpıştı. Şaka gibi: KAFA KAFAYA!

Sonuç çok vahim; yaşları 14,17 ve 20 olan gençler. İki kız çocuğu kaza yerinde, delikanlı ise hastanede yaşamını yitirdi. Geride acı, feryat ve gözü yaşlı aileler, kardeşler bıraktı.


Kız çocuklarının motosiklet kullanmasını anlarım ama profesyonel olmadan yarış veya hız yapmalarını anlamam. Burada en büyük sorumluluk çocuklar kadar ailelerinde.

Diğer yandan bu sorumluluğu sadece ailelere yüklemek de haksızlık olur. Antalya’da 398 bin 554 motosikletimiz var. Hele hele yaz sezonunda bunlara binlerce scooter eklenince Çin gibi oluyor trafik. Hız yapanı mı ararsın, alkollü kullananı mı?

Peki dünya şehri olmakla övündüğümüz Antalya’da kontrol var mı? Vallahi her gün ofisimin camından bakıyorum ne kask, ne kural, ne kişi sınırlaması. Ne kurala uyan ne de denetleyen!

Hiçbir şey yok.

Peki birkaç yıldır bu kapalı yolda canlar yitip gitmesine rağmen yol niye hala trafiğe kapalı tutulup böyle kazalara ÇANAK TUTULUYOR anlamış değilim. Açılacaksa açılsın, tamamen kaldırılacaksa kaldırılsın. Aksi halde daha çok canlar yakacak bu yol.

Bakın daha 3 yıl önce 4 Ocak'ta Varsak Karşıyaka ve Fevzi Çakmak mahallelerinin ortasından geçen yolda (o dönem kapalıydı) buna benzer kazalar olmuştu.

Motosikletleriyle yarış yapan Alihan Dilek (18) ile askere gidecek olan Serdar Kilit'in (20)  yanı sıra da 20 yaşındaki Mehmet Çetin, akrobatik hareketler yaparken hayatını kaybetmişti.

Ya bu yollarda, ya denetlemeyenlerde ya ailelerde ya da çocuklarda bir sorun var. Yahu onca soruna çözüm bulan devletimiz şunca küçücük bir soruna niye çözüm bulmaz ve niye genç fidanların yitip gitmesine sessiz kalır anlamış değilim.

O bölgede yaşanan olaylardan hem acılı aileler ve yakınları, hem de o bölgelerde oturanlar İLLALLAH etmişler. Gelin fidanların yitip gitmemesi için el ele verip bu işe çözüm bulalım.

Yoksa giden canların, gözü yaşlı ailelerin vebali hepimizin boynuna!

BU İŞİN ÇÖZÜMÜ YOK MU?

Her derde deva olan, Hazreti Ömer’in “Kenar-ı Dicle’de bir kurt kapsa koyunu, gelir de Adl-i İlahi sorar Ömer’den onu” sözünü düstur edinen bir kavimden geliyoruz.

Kanuni’nin “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” sözünü sürekli hatırlatır devlet büyüklerimiz. Ama sonuç sıfır.

Efendim; Antalya’da ŞİZOFRENİ hastası olan 60 yaşındaki SİBEL BALTACIBAŞI’nın sokakta biçare yaşadığını geçen cuma günü LİDER GAZETE’de gündeme getirdik.


Kadıncağızın birçok sorunu var. Evi barkı ve parası var. Hatta akrabaları bile var. Ama hasta olduğu için ne yaptığını bilmiyor. Hatta vasi tayin edilen avukatı bile var. Adı BAYKAL KOÇUM.

Sibel Hanım’a kronik şizofreni tanısı konmuş. Vasi olan avukatının, 2012 yılından bu yana tedavi süreci için çalmadık kapı, başvurmadığı makam kalmamış. Sonuç sıfır. Kadın yine sokakta.

Kadın halen eski Mezbaha Kavşağı’ndaki akrabalarının evinin karşısındaki kaldırımda yaşamaya devam ediyor. Çamaşır ve bulaşığını da kaldırımda yıkıyor. Kıyafetleri torbada.


Bu yol bir PROTOKOL ve SOSYETE yolu gibidir. Acaba buradan geçen bir devlet yetkilisi yok mu veya geçip görmezden mi geliyor acaba diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

Yahu beyler bayanlar, çiçeği burnunda Antalya Valisi HULUSİ ŞAHİN, Büyükşehir Belediye Başkanı MUHİTTİN BÖCEK ve Muratpaşa Belediye Başkanı ÜMİT UYSAL hiç mi yüreğiniz sızlamıyor yahu?

İnsan avukatın başvurusu üzerine polis zoruyla da olsa -ki gerekiyor- bu kadıncağızı alın ve bir hastaneye TEDAVİ için gönderin. Yoksa Hazreti Ömer gibi siz de bundan sorumlusunuz Allah katında.

Benden hatırlatması!