BABALARI ÜZMEYELİM

Anne ve baba velinimetimizdir. Elimizden geldiği ölçüde onları memnun etmeye çalışalım. Onların hayır duası bizleri yaşatacak olan. Anne babanın iki dudağının arasında aslında her şey. Onları memnun etmek boynumuzun borcu, bizleri bugünlere getiren onlar sonuçta.

***

Bir arkadaşım vardı, babası onun hoca olmasını istiyordu ama şartlar el vermediği için okutamadı. Fakat kendisi de hatırı sayılır bir hoca idi, kendi imkanları kadar oğlunu okuttu.

***

Toplum içine çıktığı zaman günlük hayatta hoca ihtiyaç olduğunda gereken tüm meziyetler ile donattı babası onu. Mevlit okuyabilir, Kur’an-ı Kerim ezberi var, biraz da fıkıh bilgisiyle hazırdı oğlu.

***

Sonuç itibariyle babası çok sevinçli ve oğluna diyor ki; ‘oğlum bundan sonra sen milletin önüne geçip namaz kıldırabilirsin.’ Yani oğluna güveniyor ve ona hoca gözüyle bakmaya başlıyor.

***

Fakat oğul babasının elini öpüp ‘Allah senden razı olsun baba’ diyeceği yerde babayı kahredecek şu sözleri söylüyor: ‘Baba bana ağır bir yük yükledin.’ Artık oğul çalışmaya başlar, namazı niyazı terk eder.

***

Eline para da geçmeye başlayınca -babanın hayalinin tam tersi- Kur’an yerine kumara başlar. Zamanla evlenir, çoluk çocuk sahibi olur. Arsa alır, ev yapılır. Ama hiç ara vermeden pazar günleri kumara devam eder. Baba son derece üzgün, hayalleri yıkılmış, harabeye dönmüştür.

***

Düşünebiliyor musunuz bir evladın babanın önünde namaz kıldırması baba için dünyanın en büyük gururu ve mutluluğudur. Kim bilir sessiz gecelerde oğlu için elleri semaya kaldırıp o baba ne dualar etti, onu ancak Rabbimiz bilir.

***

Ve nihayet baba vefat eder. Hemen oğlunun başından da bir felaket geçer ve eşini kaybeder. Kendisi de çok kötü bir şekilde engelli hale gelir. Kendisini ziyaret ettiğimde ağlıyordu, niçin ağlıyorsun diye sormadım.

***

Aradan aylar geçti tekrar ziyaret ettim yine ağlıyordu. ‘Niçin ağlıyorsun?’ dedim, rahmetli eşinden bahsetti. ‘Otuz yıla yaklaşık evli kaldık, bir kere bile kavga etmedik onu unutamıyorum’ dedi. ‘Nasıl olur? Ben peygamberlerin hayatını okudum. Zaman zaman onlarda bile az çok huzursuzluk olurmuş’ dedim.

***

Şöyle anlattı: ‘Kendimi kumara kaptırmıştım hatta çalışırken başıma inşaatta 5-10 tahta düştü, başım yarıldı. Doktora başımı sardırdım, öğleden sonra o halimle dinlenmek yerine kumar oynadım. Kumardan akşamları gece saat ikide gelirdim. Eşim daha uyumamış olurdu ve bana şöyle derdi.

***

-Efendi yorgunsundur. Çay hazır, yemek hazır, banyoda su hazır. Neyi istersen buyur. Bazen saat 4’te geldiğim olurdu, eşim aynı nezaketle davranırdı. Ertesi sabah kahvaltıda bana sorardı -Efendi akşam biraz geç kaldınız, hatırından çıkamadığınız bir arkadaşınızın yanında mıydınız?’ Böyle nezaketle davranan bir kadınla kavga edebilir misin’ dedi.

***

Sele kapılmış ağaç gibi arkadaşım kendisini kumardan kurtaramadı. Bu acı olaylardan ders de almadı. O haliyle kumar oynamaya devam etti. Zamanla yataklara düştü, kendini ve gelip gideni fark edemeyecek şekilde hayatını kaybetti. Yüce Rabbim rahmet etsin.

***

SON SÖZ

Biz bilemeyiz ama baba üzülmese belki daha rahat bir hayat yaşardı. Bu anlattıklarımdan evlatlara düşen dersler var, karı kocaya düşen dersler var. Rabbim beddua değil hayır dua alan kullarından eylesin (amin)!