ATSO Başkanı Hacısüleyman: “Sürecin en az hasarla atlatılmasını istiyoruz”
Antalya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) Başkanı Yusuf Hacısüleyman, “En büyük sorunumuz olan enflasyonun aşağı çekilmesi ülke olarak birinci önceliğimiz. Bununla beraber firmalarımızın da ayakta kalmasını, bu süreci minimum hasarla atlatmalarını istiyoruz” dedi.
Ağustos Ayı Olağan Meclis Toplantısı, ATSO Meclis Salonu'nda gerçekleşti. ATSO Meclis Başkanı Ahmet Öztürk'ün açılış konuşmasıyla başlayan toplantıda konuşan Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Hacısüleyman, merhum dönem Başkanı Ali Bahar'ı anarak sözlerine başladı. Ali Bahar'ın çalışmayı çok sevdiğini kaydeden Başkan Hacısüleyman, “Geçen bir ay içerisinde onun eksikliğini çok hissettik. Sohbetini, fikirlerini ve projelerini dinlemeyi özledik. Ali başkanın vefatının ardından taziye ziyaretinde bulunan, taziye dileklerini ileten, acımızı paylaşan herkese bir kez daha teşekkür ediyorum. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun, nur içinde yatsın” dedi.
Hacısüleyman, oda faaliyetlerinin yanı sıra, Türkiye ve Antalya ekonomisi, enflasyon, iş dünyasının beklentileri ile sektörel gündem konularında açıklamalarda bulundu.
“ENFLASYONUN
DÜŞECEĞİNE HERKES İNANDIRILMALI”
Yılın son 4 ayında Türkiye'nin ekonomik göstergelerinin
büyük ölçüde bekledikleri gibi gerçekleştiğini kaydeden Hacısüleyman, “Ancak
son aylarda üretim ve iç satışlarda firmalarımız oldukça zorlanmaya başladı. En
büyük sorunumuz olan enflasyonun aşağı çekilmesi ülke olarak birinci
önceliğimiz olmakla birlikte firmalarımızın da ayakta kalmasını, bu süreci en
az hasarla atlatmalarını istiyoruz” diye konuştu.
Baz etkisiyle başlayan enflasyon düşüşünün birkaç ay daha devam etmesini beklediklerini dile getiren Hacıdüleyman, “Mayıs ayında yüzde 75,5 ile zirve yapan enflasyon haziranda yüzde 71,6'ya, temmuzda ise yüzde 61,8'e düştü. Ancak önemli olan baz etkisi ortadan kalktıktan sonra da enflasyonun gerilemeye devam etmesidir. Bunun için toplumun tüm kesimlerinin bu sürece inanması gerekiyor. Piyasa katılımcılarının 12 ay sonrası için TÜFE beklentisi yüzde 30 iken, reel sektör yüzde 55, hane halkı ise yüzde 72 oranında beklenti içinde. Bu kopukluk, tüm kesimlerin enflasyonun düşeceğine ikna edilmesini zorunlu kılıyor” dedi.
“ÖZEL SEKTÖR
ENDİŞELİ”
Antalya iş dünyası olarak enflasyonun ülke ekonomisi,
işletmeler ve halk için büyük bir tehdit olduğunu bildiklerini dile getiren
Hacısüleyman, fiyat istikrarını sağlamak için ellerinden geleni yaptıklarını
belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ancak, yüksek seyreden enflasyonun maliyetleri yukarı çekmesi ve tüketicilerin satın alma gücünü hızla azaltmasıyla birlikte yeni vergi düzenlemeleri ve zamlar maliyetleri daha da artırıyor. Üstelik kredi kullanımımız, hem yüksek faiz oranları hem de miktar sınırlamaları nedeniyle sınırlı kalıyor. Şirketlerimizin ayakta kalması için ticari krediler üzerindeki sınırlamaların kaldırılmasını bekliyoruz. İşletme kredileri yatay seyrediyor ve finansman maliyetleri yüksek olsa da krediye erişim engellenmemeli.”
“ARZ UCUZLAMALI”
Üretim maliyetlerinin hızla arttığı bir ortamda tarımda, konutta, turizmde ve reel sektörde yüksek maliyetlerle karşılaştıklarını vurgulayan Hacısüleyman, “Bu durum hem üreticileri hem tüketicileri zorluyor. Türkiye'de üretim maliyetlerinin genel olarak yüksek olduğunu ve bu maliyetlerin düşürülmesi gerektiğini açıkça gösteriyor. Enflasyonla mücadele için kredi maliyetlerinin bir süre daha yüksek kalacağını biliyoruz, ancak diğer üretim faktörlerinin maliyetlerinin de acilen düşürülmesi gerekiyor. Çalışanların ücretlerini ve vatandaşların satın alma gücünü koruyarak arzı ucuzlatmak zorundayız” ifadelerini kullandı.
“İŞ DÜNYASI SABIRLI
OLMALI”
2021'de başlayan yanlış ekonomi politikalarının etkilerini
yaşadıklarını ifade eden Hacısüleyman, “Bu durumun düzeltilmesi zaman alacak.
Enflasyonun düşmesi zaman alsa da aceleci faiz indirimleri büyük zararlara yol
açabilir. Şu an en çok sıkıntıyı vatandaşlar ve çalışanlar çekiyor, ardından
şirketler geliyor. Hepimizin bu sürece sabırla yaklaşması gerekiyor” dedi.
Dezenflasyon programından sapmanın büyük zararlarla
sonuçlanacağını ve başka bir yol olmadığını kaydeden Hacısüleyman, “Programın
mükemmel olmadığını biliyoruz. Enflasyonla mücadelede geciken maliye ve harcama
politikaları, yapısal sorunlarımızı çözme konusundaki yavaş ilerlemelerle
birleşti. Ayrıca yüksek teknolojiye yönelik çabalarımızda ilerleme
kaydedemedik. Türkiye olarak orta gelir tuzağından çıkabilmek için
işletmelerimizin rekabet gücünü artıracak dönüşümlere acilen ihtiyacımız var.
Öyle bir seviyedeyiz ki; artık eskisi gibi düşük maliyet ve düşük fiyat
politikasıyla diğer ülkelerle rekabet edemiyoruz. Çünkü bizde maliyetler
yüksek” diye konuştu.
Kalkınma, eğitim düzeyi, küresel standartlara uyum gibi süreçlerin Türkiye'de ücret düzeyini yukarı çektiğini ifade eden Hacısüleyman, “Bu artık aşağı inemez. Yani düşük gelirli ülkelerle rekabet şansımız azaldı. Diğer taraftan ülkemizdeki teknolojik seviye de henüz istediğimiz düzeyde olmadığı için gelişmiş ülkelerle rekabette de zorluk yaşıyoruz. Şimdi düşük ücret politikası ile bu rekabet sınavını geçemeyeceğimize göre, teknoloji alanında atılım yapmamız gerekiyor” açıklamasında bulund
“ENFLASYON MUHASEBESİ
EZİYETE DÖNÜŞMESİN”
Enflasyon muhasebesi konusunda açıklamada bulunan
Hacısüleyman, şöyle devam etti:
“Aslında konu bir yıla yakındır ülke gündeminde ancak vergi
dönemleri geldiğinde tartışma yeniden alevleniyor. Düzenlemede eksik bulunan ya
da hatalı olduğu düşünülen noktalar doğal olarak iş dünyası temsilcileri
tarafından yüksek sesle gündeme taşınıyor. Enflasyon muhasebesi, enflasyonun
mali tablolarda oluşturduğu yanıltıcı etkileri ortadan kaldırmak amacıyla
uygulanıyor. Vergi Usul Kanunu'na göre belirli şartlar altında zorunlu hale
gelen bu uygulama, 2024 yılında tekrar yürürlüğe girdi. Ancak 2021'deki
ertelemeden sonra bu uygulamanın bugünkü ekonomik şartlarda firmalar üzerinde
önemli zorluklar oluşturduğu görülüyor. Türk iş dünyası enflasyon muhasebesini
2003 ve 2004'te de tecrübe etmiş olmasına rağmen yıl başladığında pek çok
kişinin aklına şu anda yaşanan sorunlarla karşılaşılabileceği gelmemişti.
Sorunların bugün çok can yakıyor olmasının ardında 20 yıl önceki konjonktür ile
bugünkü konjonktür arasında yatan önemli farklar var.”
“TAM TERSİ BİR
EKONOMİK KONJONKTÜR”
2003-2004 döneminde enflasyon muhasebesi uygulanırken enflasyonun yüzde 18 ve yüzde 9 olduğunu dile getiren ATSO Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Hacısüleyman, “Türkiye 2001 yılında büyük bir ekonomik kriz yaşamış, ekonomi daralmış, yıllık enflasyon yüzde 69'a çıkmıştı. Enflasyon 2002'de yüzde 30'a, 2003'te yüzde 18'e ve 2004'te yüzde 9'a düştü. Türkiye yeniden büyümeye başlamıştı. Hem iç talep, hem ihracat oldukça canlı bir performans gösteriyordu. Kredi faizleri oldukça düşüktü, ülkeye dışarıdan yatırımlar artmaya başlamış, AB ile son derece pozitif bir gündem yakalanmıştı. Bugün enflasyon muhasebesi tam tersi bir ekonomik konjonktürde uygulanıyor. Sıkılaşma tedbirlerinin en kritik dönemindeyiz. Enflasyon yüzde 75'ten yeni yeni düşmeye başladı. Yurtiçi satışlar soğuma dönemine girdi. Üstelik ihracat pazarları da durgun. Kredi faizleri çok yüksek ve kredi büyüme oranlarına sınırlama getirildi. Yani bankalar müşterisi faize razı olsa da istediği kadar kredi kullandıramıyor” diye konuştu.
“İŞLETMELERİN AYAKTA
KALMAYA İHTİYACI VAR”
Uygulamada enflasyon düzeltmesinin bilançoda yer alan mali
olmayan kalemler üzerinde yapıldığını ancak mali kalemlerde değişiklik
yapılmadığını vurgulayan Hacısüleyman, “Bu çerçevede stoklar, demirbaşlar,
hatta henüz devam eden yatırımlar yeniden değerleniyor ancak kasada duran
nakit, bankadaki nakit, alacaklar ve borçlar enflasyon değerlemesine tabi
tutulmuyor. Bu durumda elinde yüksek mal stoku olan firmalar, yeni yatırım
yapan firmalar, öz kaynakları zayıf borçluluk oranı yüksek firmalar büyük
zorluklarla karşılaşıyor. Dolayısı ile kazançtan alınmayan ama varlıkların
değerlenmesinden alınan bir vergi ile karşı karşıya kalıyoruz” dedi.
İlk geçici dönemde uygulamanın ertelendiğinden ancak ikinci
geçici dönemde ertelenmediğinden bahseden Hacısüleyman, “Ülke genelinde toptan
ve perakende satışlarda yavaşlama, hatta gerileme varken, kredi faizleri yüksek
ve kredi kullanımı zorken, işletmelerin ayakta kalmaya ihtiyacı varken, sistem
firmaları daha da zor duruma sokuyor. Enflasyon muhasebesi uygulaması geçici
dönemler için değil, 2024 yılsonu mali tablolarında uygulansa daha iyi sonuçlar
alınabilirdi. Bir de üzerine yukarıda saydığımız yan etkiler ortaya çıktı. Bir
erteleme olmayacaksa bile ayakta kalmakta zorlanan şirketlerin haklı şikâyetlerinin
giderilmesi gerekiyor” diye konuştu.
Yeni kanunlaşan vergi paketiyle birlikte farklı alanlarda yeni vergi düzenlemeleri getirildiğini ve kayıt dışılıkla mücadele kapsamında yeni adımlar atılarak birçok vergi kanununda idari cezaların da yükseltildiğini ifade eden Hacısüleyman, “Denetim elbette yapılmalı, yanlışın üstüne elbette gidilmeli ancak iş dünyası yeni düzenlemeler nedeniyle tedirgin bir dönem geçirmektedir. Yeni vergi uygulamalarının özel sektöre getireceği yüklerin, henüz ne boyutta olduğu tam olarak anlaşılmış değildir. Böyle bir ortamda yalnızca ceza kesmeye odaklı denetimler yapılması, bu tedirginliğin daha da artmasına neden olmaktadır. Kayıt dışılığı önlemek ve vergi yükünün toplumda eşit bir şekilde dağıtılması amacıyla mükelleflerin vergi bilincinin artırılması gerekmektedir. Bu nedenle yapılacak keyfi uygulamaların ve yalnızca ceza kesmeye odaklı denetimlerin yapılması mükelleflerin vergi sistemine olan güveninin azalmasına neden olacaktır” açıklamasında bulundu.
“SON KAVŞAKTAYIZ;
YAVAŞLAMANIN DOZU KAÇMASIN”
Türkiye ekonomisinde yavaşlama işaretlerinin
belirginleştiğini sözlerine ekleyen Hacısüleyman, “Hepimiz yakından şahidiz.
Sanayi üretimi çok zayıfladı, haziranda yüzde 4,6 düştü. PMİ endeksi son 13
ayın 11'inde 50'nin altında değer aldı, ki bu da sanayinin zor durumda olduğunu
gösteriyor. Perakende satışlardaki reel büyüme yüzde 20'lerden tek hanelere
indi. Kredi kartı ile yapılan harcamalarda keskin bir yavaşlama var.
Konkordatolar ve ödenmeyen çek-senet sayısı artıyor. Son olarak işsizlik mayıs
ayında yüzde 8.5 iken, haziranda yüzde 9.2'ye yükseldi. Temmuz-ağustosta ve
sonbaharda işsizlikte artışın devam ettiğini göreceğiz. Artık yavaşlamanın daha
ciddi sorunlara dönüşmemesi için son kavşaktayız” dedi.
Yakın zamanda gidişatta değişiklik yapacak önlemler alınmazsa ciddi yan etkilere sebep olacağını kaydeden Hacısüleyman, “Ekonomi yönetiminin bu uyarılarımızı dikkate almasını, sorunun sadece iş dünyasının yavaşlayan satışları ve karlılığı olmadığını, değerlenen kur nedeniyle ihracatın yara almaya başladığını, çalışanlarımızın ve halkımızın azalan gelirleri nedeniyle büyük sıkıntı içinde olduğunu, enflasyon programından sapmadan özellikle halkın alım gücünün desteklenmesi gerektiğini bilhassa vurgulamak istiyorum” açıklamasında bulundu.
İHA