ANTALYA’YA, ÖZEL TARİFE GEREKİYOR

Kış bitti, yaz geldi. Doğu illerimizdeki soğuk derdi sone ererken, Güney illerimiz yani Antalya gibi şehirlerinde sıcak sorunu başladı. Kiminin kışı kiminin yazı hesabı yani. Tamam, Antalya’nın kışı ayrı yazı ayrı bir güzellikte. Ancak haziran-temmuz-ağustos ayı üçleminde sıcaklık pek çekilecek gibi değil. Tıpkı Doğu illerimizdeki kış mevsimi gibi.

Bu tabloda devletimiz kış mevsiminin ağır şartlarını göz önünde bulundurarak Doğu Bölgesi’ndeki illerin elektrik tarifelerinde pozitif ayrımcılık yaptı. Olabilir. Ancak bu ayrımcılığın yaz mevsiminde de Antalya başta olmak üzere Güney ve Ege sahilindeki şehirlerde de uygulanması gerektiğine inanıyorum. Malum hava 40 derece!

Yani Doğu’nun kışı zor geçiyorsa, Güney’in de yazı çok zor geçiyor anlamı ortayı çıkıyor. Madem ortaya böyle bir durum çıkıyor o zaman bizim de hakkımız değil mi özel tarife? Bu konu ilk gündeme geldiğinde ilk tepkiyi Antalya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Davut Çetin verip, “Kademelendirme nedeniyle faturalar gelince göreceğiz” demişti.

Öyle de oldu. Yaz mevsimi ile birlikte sıcaklar bastırdı. Zengini fakiri hepimiz klimalara yüklendik. Sonuçta faturalar kabarmaya başlayınca işin ciddiyetini anlamaya başladık. Çetin o dönem, “Antalya diğer illere göre sıcak iklimde olduğu için biz doğal gazı pahalı kullanıyoruz, bu durumda yazın da elektriği ucuz kullanmamız gerekir” demişti.

Tabi o dönem havalar bu kadar sıcak olmadığı, klimalar çok fazla kullanılmadığı için kimse için vahametini anlamamış, anlayamamış, görmemiş, duymamış, duymazdan gelmişti. Her zamanki gibi.

Lakin dedim ya, hava sıcaklığı 40 dereciyi bulup klimalara yüklenip, faturaları görüp gözlerimiz fal taşı gibi açıldı, ATSO Başkanı Çetinin söyledikleri aklımıza geldi. ‘Türk’ün aklı sonradan gelir’ misali.

Neyse olan oldu ama bu durum hiç iç açıcı değil. Bu şehir yöneticileri, siyasileri umarım bu konuyu bir kez daha düşünürlerde elektrik fiyatları konusunda pozitif ayrımcılığı sağlarlar.

Aksi halde, yaz sezonu kapanmadan çoğu ev ve işyerinin elektriği kapanacak gibi görünüyor. Demedi demeyin, en azından bu konuya bari sahip çıkın. Çıkında gerçek memleket severliğinizi görelim.

GERÇEKLERİ ÖZTÜRK AÇIKLAMIŞ

Bu ülkede yaşayıp, aracı olsun olmasın akaryakıt fiyatlarından yakınmayanımız yoktur. Çünkü akaryakıta gelen zam sadece aracı olanı değil bütün emtiaya yansıdığı için hepimizi etkiliyor.

Son birkaç ayın en önemli gündemi bu olsa gerek. Neredeyse günaşırı zam yapılıyor. Arada sırada da indirim. Bilgili bilgisiz, yetkili yetkisiz herkes ağzına ne geliyorsa söyledi fiyatlar ve zamlar için.

Ancak geçen hafta bu konuda adam gibi net bir açıklama OPET Yönetim Kurulu Başkanı Fikret Öztürk’ten geldi. Öztürk’ün Çanakkale Çardak’ta bir istasyon açılışında bu işin aslını anlattı.

Öztürk, “Benzin ve motorin fiyatlarını düşürmek, bizim elimizde değil” deyince homurdanmalar olmuş açılışta. Sonra da bunun gerekçelerini tek tek sıralamış.

Fikret Öztürk, “Ben petrol dağıtıcıları derneği başkanlığı da yaptım. Bundan 15 sene önce, biz Avrupa’nın en pahalı benzinini satıyorduk. Bugün ise Avrupa’nın en ucuz benzinini satıyoruz” ifadelerini kullanmış.

Öztürk devam etmiş detaylı açıklamasına; “Akaryakıt fiyatı 3 şeyden oluşur. 1.Uluslararası petrol fiyatı. 2.Doların fiyatı. 3.Vergi. Neden o zaman Avrupa’nın en pahalı benzinini satıyorduk? O zaman yüzde 50 ile yüzde 70 arasında, özel tüketim vergisi dediğimiz ÖTV ödeniyordu. Bugün gelirken baktım, benzinde yüzde 10, motorinde yüzde 7.7 vergi ödeniyor. Benzin ve motorin fiyatlarını düşürmek, bizim elimizde de değil, devletin elinde de değil.”

Buraya kadar sanırım vergi konusu anlaşılmıştır. Öztürk’ün bundan sonraki açıklaması da önemli, “Biz hesaplarken uluslararası fiyatlara göre hesaplıyoruz. 15 sene önce de dolara göre bugünde dolara göre hesaplanıyor. O günde TL kazanıyorduk, bu günde TL kazanıyoruz. İnşallah ülkemiz güçlü olur. Güçlü oldukça vergileri düşürürüz. Şu anda bizden çok çok güçlü dediğimiz Almanya dahi vergileri bizden daha fazla alıyor.”

İşte petrol şirketi sahibi bir işadamının açıklamaları. Neyin ne olduğu ortada. Bilgi sahibi olmadan ilim sahibi olmamak gerektiğini sanırım bu sözler net ortaya koymuş oluyor.

YILMAZ AİLESİ’NİN ACI GÜNÜ

Bu yaz mevsimini çok sevdiğim kadar sevmediğim yönleri de vardır. Ne hikmetse hep sevdiklerimi, dostlarımın sevdiklerini bu mevsimde kaybediyorum. Bunlardan biride Antalya’mızın değerli şahsiyeti, şehrimize ve spor dünyamıza katkılarıyla öne çıkan, kısa dönem Antalyaspor Başkanı Mustafa Yılmaz’ın babası Erol Amca’nın kaybı.

Erol Amca’yı en son haziran ayının başında eşinin ölüm yıldönümünde Neriman-Erol Yılmaz Sosyal Bilimler Lisesi’ndeki anma töreninde görmüştüm. Daha dinç görünüyordu. Dün Rahmet-i Rahman'a kavuştuğu haberini oğlu dostum Mustafa Yılmaz’ın paylaşımından öğrenince şaşırdım. Ölümü yakıştıramamıştım çünkü.

Bu kayıpta tıpkı geçmiştekiler gibi oldu. Ansızın, beklemedik bir anda. Dedim ya “Bu mevsimi çok sevmem” diye. Başta Mustafa Yılmaz olmak üzere, kederli ailesine, yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı temenni ediyorum.

Hakka yürüyen muhterem Erol Yılmaz amcamıza da Allah'tan rahmet diliyorum. Mekanın cennet olsun inşallah.