ANAYASA HAREKETLERİ (3)

Öncelikle; Anayasa metninin genel manada bir ruha sahip olduğunu, belirli atmosfer içerisinde lafzi olarak dile getirdiği temel hedefini görmemiz gerekli. Bu açıdan 60-80 yılları arası gerçekleşen sosyolojik ve ekonomik tehditlerin, siyasi temelli iç savaş olasılığının, 1961 Anayasası sonrası gerçekleşen çift başlı Parlamenter Rejimin 1982 Anayasasını doğurduğu kabul edilmelidir.

***

Peki, bu vaziyet 1982 Anayasasına ne şekilde sirayet etti derseniz değiştirilmesi mümkün olmayan ilk dört madde içerisindeki 2. maddeye bakmak dahi yeterli olacaktır. Normal koşullarda İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini temel almak lazımken, malum maddedeki “insan haklarına saygılı” öbeği ise “evet biz bunu tanıyoruz, gereken ihtimamı gösteririz ancak bunlara bağlı değiliz” mesajını net şekilde vermektedir. Ancak bunu demek gerektiren vaziyetin üzerinden 40 yılı aşkın bir süre geçmiştir. Bu mesajın gerektirdiği bir ortamın bulunmadığı ise açıktır.

***

1982 Anayasası kazuistik temellerle yürütme bazlı parlamenter sistemi vurgulayan bir kanun metnine sahiptir. Ancak bugünkü vaziyet ise Cumhurbaşkanlığı Sistemi adı altında gerçekleştirilen Türk tipi bir Başkanlık sistemi ile ilerlemektedir. Bulunduğumuz süreç gerçekleşene kadar ilgili Anayasa’da 21 kez değişiklik gerçekleştirilmiştir. Nisan 2017 referandumu ve Mayıs 2023 seçimleri bir nevi toplumda bu sistemin güvenoyu aldığını göstermektedir. O halde ilgili sistemin işlerliği için komple bir Anayasa değişikliği idari açıdan makul gözükmektedir.

***

Bir diğer sorun ise yüksek yargıda bulunmaktadır. Anayasa Mahkemesinin varlığı, yüksek yargının bir diğer organları olan Yargıtay veya Danıştay’ın ağırlığı, mevcut karar çatışmaları sorularının cevabı ise bir türlü verilememektedir. Çözümün bir çeşit Supreme Court yani tek büyük yüksek yargıyla gerçekleştirileceği ise merak konusudur. Ancak bu sorunun 1982 Anayasasına yama olacak birtakım Anayasa değişiklikleriyle yapılması mümkün değildir.  

***

1982 Anayasası yürürlüğe girdiğinden beri Türkiye çeşitli dönemlerden geçmiş ve belirli virajları almıştır. Son olarak pandemi ve oluşturduğu şartlar Dünya’da olduğu gibi Türkiye’de de yaşantıyı değiştirmiş yeni bir çağ başlatmıştır. Ancak 82 Anayasası ve beraberinde gelen birtakım kanun maddeleri ise teknolojik gelişmelere maalesef ayak uyduramamıştır. Sistem ilerleyişinin sürmesi ve çağı yakalayarak devam edebilmesi için erken şekilde buna yönelik önlemlerin alınması gerekliliği muhakkaktır.

***

İlgili Anayasa değişikliği ise kendisine bağlı kanunların hüviyetini ve ruhunu değiştirmeyi beraberinde getirecektir. Bugünkü Türk Medeni Kanunu, Türk Borçlar Kanunu, Türk Ceza Kanunu ve aklınıza gelebilecek tüm kanun maddeleri ise 1982 Anayasasının ağırlığını taşımaktadır. Kanun maddelerinin Anayasa’daki maddelere aykırı lafzi ve gai bir yorumla değerlendirilmesi mümkün değildir.

***

Teknolojik gelişmelere ayak uyduramama meselesi ise en çok Türk Ceza Kanununda tezahür etmektedir. İlgili kanunun Eylül 2004’te kabul edilip yürürlüğe girme tarihinin Haziran 2005 olduğunu bilirseniz ne demek istediğim rahatlıkla anlaşılacaktır. Avrupa Birliğine Uyum Süreci çerçevesinde gerçekleşen kanun değişikliğinin özellikle infaz usulü konusunda yenilikler getirdiği ve nihayetinde bu usulünün toplumda ciddi şekilde rahatsızlık yarattığı malumunuzdur. Ayrıca Türk Ceza Kanununda başlık olarak değerlendirilen bazı suçların işlenişi ise sadece fiziki ve ihmali olarak değil teknolojik bazda da olduğu gerçeğiyle yüzleşip tanımlamaları geliştirme şartı muhakkaklık taşımaktadır.

***

Ezcümle; yeni bir çağa girdiğimizi kabul edip bu gereklilikle değişikliklere gitme zorunluluğu içerisindeyiz. Fazla sayıda Anayasa değişikliği sonrası temel hukuk metnimizin yapısal bütünlüğünde ciddi bir bozulmayla birlikte düzeltilmesi şartı yer almaktadır. Ayrıca Anayasa metninin Türkçesi ve anlam bütünlüğü gibi konuların üstünden geçilerek Türkiye’nin genel satıhta ilerlemesine katkı sunulmalı ve ülkenin geleceği adına da doğru karar verilmelidir.