ALIN TERİ
Son dönemlerde özellikle asgari ücret üzerinden başlayan tartışmalar aldı başını gidiyor. Önüne gelen bir fiyat açıklıyor.
Adeta açık arttırmaya çıkmış, Tellal’ın “yok mu arttıran” demesini bekler gibi herkes sıraya girmiş.
Ben şu kadar verdim,
Sen şu kadar verdin,
Benim verdiğim seninkinden yüksek gibi…
Yahu kardeşim tabii ki çalışanın hakkını, terinin son damlasına kadar vereceksiniz. Hem de o alnındaki ter kurumadan vereceksiniz ki; o çalışanlarda daha da üstün bir gayretle, daha büyük bir şevkle çalışsın.
“İşçiye alnının teri kurumadan verin” diyen bir peygamberin ümmeti olarak zaten bunu yapmamız gerekmez mi ?
Çünkü o verdik dediğiniz ücretler bir lütuf değil haberiniz olsun!..
O paralar çalışanların analarının ak sütü kadar helal olan hak ettikleri bir ücret…
Gece gündüz, soğuk sıcak, yaz kış demeden döktükleri alın terinin karşılığı.
Ancak amacınız gazetelerde, televizyonlarda veya internet sitelerinde reklam yapmak veya asgari ücretli çalışanları kışkırtarak hükümete karşı bir ekonomik sıkıştırma yapmak ise onu da bilemem.
Çünkü niyet okuyacak kadar özel yeteneklerim yok.
Fakat şunu çok açık ve net olarak söyleyebilirim ki belirlenen asgari ücreti hükümet vermiyor.
İşçi Sendikaları ile İşveren Sendikaları görüşmeler yapıyor, hükümet masada adeta hakem rolünü üstleniyor.
Elbette hükümetlerin de bu konuda sözü vardır ve yeri geldiği zaman onu söylerler. Çünkü Yaklaşık bir milyon iki yüz bin kamu işçisinin işvereni pozisyonundadır.
Türkiye’de 22 milyona yakın sigortalı çalışan ve bunun da yüzde elliye yakınının asgari ücretli olduğu hesaplanırsa, patronların hükümetten daha çok asgari ücretli çalıştırdığı ortaya çıkar.
Asgari ücretin belirlendiği dönemlerde işçi kesimini kışkırtmak veya hükümeti ekonomik olarak zor durumda bırakmak adına hep böyle zamanlarda ortaya çıkanlar, boğazda yalılarında yudumlanan, işçinin halini bilmeyen, zevki sefa içerisinde yüzen patronlara da bir çağrıda bulunurlar mı acaba?
Yoksa amaç sadece iktidarda kim varsa onu yıpratayım düşüncesi mi?
Mesela hep merak ederim; bu ücret zammı belirlenirken ortaya çıkıp ahkâm kesenler, kendi ofislerinde, fabrikalarında veya işletmelerinde çalışan emekçilere ne kadar ücret verirler?
Tüm bunları yazarken amacım niye yüksek ücret veriliyor diye sorgulamak falan değil.
Yazımın başında da belirtmiştim, elbette vereceksiniz hem de verebileceğiniz en yüksek ücreti vereceksiniz, çünkü o hak edilmiş bir emek…
Ancak bu ücretleri verirken de çarşaf çarşaf reklama, halk tabiriyle söylemek gerekirse bilmem ne yarışı yapmaya da gerek yok.
Bakın sizler, hükümetin masada olduğu, işçi ve işveren sendikalarının vereceği ücreti beklerken Kepez Belediye Başkanı Hakan Tütüncü ne yapmış ?
Kim ne kadar verecek düşüncesine kapılmadan, Belediyenin ekonomik durumunu da dikkate alarak bundan tam 1,5 ay önce en düşük işçi maaşını 3 bin 545 lira yapmış.
Peki ben de dahil bunun reklamını göreniniz veya duyanınız oldu mu?
Yok…
Niye?
Çünkü adam olması gerekeni yapmış, bu davranışı ile de takip eden değil adeta takip edilen oluyor.
Tebrik etmek lazım
Bu arada çarşaf çarşaf asgari ücret reklamı yapan Belediye Başkanları merakımı bağışlasın.
Aklıma gelmişken sorayım; hanginizin işçiye geçmişe dönük sözleşmeden doğan, fazla mesai, sosyal hak dahil olmak üzere ne kadar borcunuz var bir de onu açıklasanız nasıl olur?
Sayın başkanlar; bırakın işçiler üzerinden şov yapmayı, bu millet sizi hizmet yapsın diye seçti.
O yüzden yapacağınız reklam değil hizmet olsun!...