ADI MAHSUNE
Yoğun siyaset gündemi içinde “Bu da nereden çıktı, kim bu
mahsune?” diye sormayın. Aslında Mahsune diye biri yok, hiç de olmadı. Onu
yıllar önce ben uydurdum. Evet, itiraf ediyorum, ben uydurdum ama inanın ben o
ismi uydurmasaydım, siz bu satırları okuyamayacaktınız. Daha meslek hayatımın
en başarılı anında işsiz kalabilirdim. Ne yapayım, ekmek parası uğruna insan
bazen böyle pembe yalanlar söyleyebiliyor. Ben pembe yalan olduğunu kabul
ediyorum ama Mahsune adı hala kendine derin gazeteci süsü veren bazı
meslektaşlarımın kitaplarında yerlerini koruyor. Geçen hafta yeniden yayınlanan
bir gazeteci kitabında bu meşhur cinayetin konu edildiği bölümde hala kimliksiz
cesedi adı “Mahsune “ diye okuyunca bu satırları yazma ihtiyacını duydum.
Aslında ben bu yazıyı “Gazetecilik zor zanaat vesselam” isimli kitabımda
yazmıştım şimdi sizler için güncelliyorum.
Mahsune, esrarengiz bir şekilde kaybolan istihbaratçı
Binbaşı Cem Ersever’in sevgilisi. Daha doğrusu, benim haberden sonra, adı
Mahsune oldu. Neyse, yıl 1993… Binbaşı Cem Ersever kayıp. Daha doğrusu, Askeri
Mahkeme’deki duruşmaya katılmayınca, kayıp olduğu anlaşıldı. Herkes Ersever’i
arıyor. Yer yarıldı da, içine girdi sanki. En ufak bir ipucu bile yok.
Ersever’in kaybolmasının ardından, Ankara’nın batı çıkışında, Çamlıdere’de
kimliği meçhul, çıplak bir kadın cesedi bulundu. Polis, jandarma kadının
kimliğini araştırıyor. Ben de, Siyasi Şube Müdürü’nün odasında, kadının isminin
tespit edilmesini bekliyorum. Ama nafile, kimse bir şey bulamıyor.
Gazete baskıya girecek, Ertuğrul Özkök mutlaka cesedin
kimliğinin öğrenilmesini istiyor. “Ulan daha polis bulamamış, ben nereden
bileyim!” diyeceğim ama adam Genel Yayın Yönetmeni… Şimdi, durup dururken sorun
yaratmanın gereği yok. Neyse, biraz daha bekledim, baktım polisten bir şey
öğrenemeyeceğim.
Ne halt edeceğimi düşüne düşüne gazeteye döndüm. Tam
gazetenin kapısında, Fatih Çekirge, avazı çıktığı kadar bağırarak beni
karşıladı. Sabah akşam Ankara Emniyet Müdürlüğü koridorlarında mesai tamamladığım
için uzun zamandır beni göremediğinden, bana sevgi gösterisinde bulunuyor
zannettim. Ama ne gezer, anladım ki Ertuğrul Özkök bana ulaşamadığı anlarda,
açıp Fatih Çekirge’ye soruyor. Hadi, kendimi geçtim. Şimdi bir isim bulunamadı
diye, koskoca Ankara Temsilcisi de benimle beraber işsiz kalacak. İşte buna
dayanamadım ve “Mahsune” dedim. Fatih Çekirge bir an durdu, yüzüme baktı. Doğru
mu söylüyorum diye, anlamaya çalıştı. Ama hiç açık vermedim. Gerçi Fatih pek
inanmışa benzemiyordu ama ne yapsın, deniz ve yılan misali, inanmak zorundaydı.
Ben, alnımdan öpüp beni tebrik etmesini beklerken, birden
bağırmaya başladı. “Aha şimdi yandık, adam yalanımı anladı,” derken, “Koş
haberi yaz, daha ne bekliyorsun,” dedi. İlk darbeyi kazasız belasız
atlatmıştık. Şimdi yalanın daha da inandırıcı olması için, yanıma bir de
yalancı şahit bulmalıydım. Milliyet ve Sabah’ın polis muhabirlerine söylemek
olmaz. “Ulan, ne yapayım, ne yapayım?” derken, bir baktım bizim Hakan Akpınar,
o dönem Aydınlık’ta çalışan Soner Yalçın ile konuşuyor.
Hemen Hakan’ın yanına gittim ve telefonun diğer ucundan
Soner’in de duyacağı şekilde, “Kadının adı Mahsune’ymiş diye bağırıp, hemen
olay yerini terk ettim. Tamam, planın ikinci ayağı da başarıyla tamamlanmıştı.
Hem kimliksiz bir kadına yeni bir kimlik bulmuş, hem de kendime yalancı şahit
yaratmıştım. Yazık, Soner Yalçın hiçbir şeyden habersiz, kadının adını
öğrenmenin neşesiyle, hemen koşup yarım kalan haberini tamamladı.
Aradan yıllar geçmesine, kadıncağızın gerçek kimliği
bulunmasına rağmen, bazı istihbarat kayıtlarında, hala kadıncağızın adı
“Mahsune” olarak geçer. Ne yapayım, gazetecilikte işte bazen böyle şeyler
oluyor.
SİYASETTE MENFAAT SAVAŞLARI
Son günlerde yaşanan siyasi ittifaklara bakıyorum da içinde
ne kadar menfaat birlikteliği var gördükçe küçük dilimi yutacak gibi oluyorum.
Kim kimle ittifak yapmış. Yapılan ittifak kime hizmet ediyor anlayan beri
gelsin. Özellikle FETO kumpasları döneminde Atatürkçü kesime büyük eziyet eden
Sadullah Ergin’in CHP Ankara Çankaya’dan aday olmasını hiç anlayamadım. Yahu
arkadaş CHP’nin kemik oyu bu Atatürkçü kesimden Şimdi bunu seçmene nasıl
anlatırsınız diyecek oldum Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal
Kılıçdaroğlu’ndan açıklama geldi. Kılıçdaroğlu konuyu başka partinin iç işleri
olarak değerlendirdi.
Bu adaylık daha çok su kaldırır. Baksanıza Muharrem İnce’de
bu işi diline dolayanlardan. Memleket Partisi Genel Başkanı ve cumhurbaşkanı
adayı Muharrem İnce "Listeleri görünce içim sızladı" demiş "Menfaat ittifakı içinde olmam"
diye konuşmuş.
İnce, Sadullah Ergin’in Çankaya’dan aday gösterilmesini " Cumhuriyet'in kalbine hançer,
Atatürk'ün Çankaya'sının kalbine hançer. Sadullah Ergin kim? Yargı FETÖ'ye
teslim edilirken Adalet Bakanı. Silivri'de komutanlara kumpas kurulurken
Balyoz-Ergenekon davalarında yargıyı FETÖ'ye teslim eden Adalet Bakanı. Ya
utanma da kalmamış" sözleriyle eleştirmiş. İttifaklar konusunda açıklama
yaparken hızını alamayan İnce Kılıçdaroğlu lehine aday çıkarmayan HDP'ye de
yüklenmiş. Ayrıca İnce Millet İttifakı’nı menfaat ittifakı olarak da
tanımlayarak; Menfaat ittifakının içinde olmam. İlke ittifakı. Yazabiliyor
musun oraya hala 7'li ittifak Anıtkabir'e gidemedi. Hala gidemediler. Utanmaya
saklanmaya gerek yok. HDP aday çıkarmadı ve destekliyor.” Demiş.
Yiğidi öldürelim ama hakkını yemeyelim. İnce’nin siyaset
yapış şeklini beğenmesem de sözlerinde çok haklı.