ADEM OLMAK, ADAM OLMAK!

Bu aralar “insan” kelimesini etimolojik olarak araştırıyorum! Arapçada “ins” kökünden gelip beşer topluluğu anlamına gelen nas, nisyan(unutan) hata yapan isyan eden bir varlık demek. Başta Rabbine verdiği sözü unuttuğundan, zaaflarına düşkün, aciz ve zayıftır!

Bir yandan da yaratılanların en üstünü olarak övülürken, öte yandan da işledikleriyle(yapıp-ettikleriyle) ahlaki ve manevi düşüş tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktadır. İnsan bu dünyanın imar ve ıslahını yapabilecek, çeşitli cihazlarla (göz, kulak akıl kalp vb.) güçlerle donatılmıştır. İyiyi ve kötüyü ayırt edebilecek ve bu sorumlulukla, iradesi ile kendi hak ve özgürlüğüne sahiptir.

İnsan seçiminde özgür olduğuna göre, özgürlüğünü değerli kılacak bir sorumluluk bilinci olması gerekmez mi? İnsan bu dünyaya yalnız güzel yaşamak için, rahatla ve safa ile ömür geçirmek için gelmemiştir tabii ki! İnsanı yaratan seçiminin sonuçlarıyla ilgili olarak,  hesap soracak otorite olan Allah, ona belli görevlerle çeşitli denemelerden (varlık, yokluk, hastalık vb.) şeylerle deneyerek, bu kulluk bilinciyle sorumlu ve yükümlü kılmıştır. Ve bu sorumlulukta da, niyeti ve gayretini ekleyerek bir yaptırıma tabii tutmuştur!

Kuranı Kerim’de insandan bahsederken, insanın aceleci (İsra/11) cimri (İsra/100) sabırsız(Mearic/19) zalim ve cahil (Ahzab/72) zayıf yaratıldığını (Nisa/28) kıskanç ve hasedçi olduğunu (Felak/5) menfaatine çok düşkün (Rum/36) ve Rabbine karşı pek nankör (Adiyat/6)  olduğu söylenmiştir!

Bununla birlikte akıl ruh ve bedenden oluşan, büyük sorumluluk taşıyan, çeşitli istek, arzu ve zaafları olan çok yönlü sosyal bir varlıktır! Kuranı Kerim geçmiş kavim ve milletlerin kıssalarından da bahsederek, kişiliğini kazanması, geliştirmesi, dünya ve ahiret saadetini elde edebilmesi için, insanın eğitilmesi gerektiğini vurgular! İnsanı en iyi şekilde bilen ve tanıyan Allah insana yol gösterir, ruhunu eğitir ve yeryüzünde ahlaka dayalı sosyal bir düzen oluşturmasını ister! Bütün ilahi kitaplarında da hep ahlaklı olmayı destekler!

İnsan psikolojik olarak birçok olumlu ve olumsuz nitelikleri, karakter özellikleri ve farklılıklarıyla yaratmıştır Allah! Bu fıtratının gerekliliğidir! İnsanın fıtratında dünya var olduğu günden beri, iyilikle ve kötülükle hep bir iç savaş halindedir, bunlar hep birbirini alt etmeye çalışır. Kalbimizi, nefis ve şeytan bırakmayalım! “Düşman düşmana acımaz” der büyüklerimiz!

Günümüz insanını anlamaya çalışırken, acı gerçekler hepimizi yoruyor. İnsanlığın kalmadığını, kimse için kılını kıpırdatmadığından hep şikayet eder dururuz. Herkes birbirini suçlarsa, peki nasıl ulaşacağız insan olmanın erdemine?

Yine günümüz insanı için, gerçek ve doğru menfaat sınırları ile paraleldir ne yazık ki! Çünkü insan zafiyetlerine düşkün, yaradılış gayesini unutan sızlayan, şikayet eden ve mutlu olmasını başaramayan yegane varlık, yine kendisidir!

Peki, Adem olmak, adam olmak bu kadar zor mudur gerçekten? Bilinçli bir insan olmak büyük bir nimet mi vebal mi? Bu sorgulamalar arasında gidip geliyor ömrümüz! Akıl vicdan zaaflar ve çıkarlar ile birlikte… Üstelik bunları yaparken de kimse yok sanıyor, görülmediğini duyulmadığını düşünüyor ne yazık ki ! İnsanoğlu aklını nimete dönüştüremeyecek kadar bilinçsiz mi gerçekten? Sıfatlarından (cc) sıfatlarımıza eklenen ne büyük bir yük!

Bahtiyar olmak…

Peki, bu arayış içinde var olan duygularla nasıl başa çıkacak insanoğlu? Başta ünsiyet ve kurbiyyet ile (gayretiyle Allah’a yakın olma durumu) ben kulum diyecek. Rabbini bilen haddini bilir düsturuyla, Rabbini tanıyacak! Bir misafir ve emanetçi olduğunu unutmayacak!

Bütün iyiliklerin Allah’tan bütün kötülüklerin nefsimizden olduğunu, nefsinin ve şeytanın baş düşmanı olduğunu hiçbir zaman hatırından çıkarmayacak!

İnsanda akıl sermayesine hamdederek, kanaat ederek, şükrederek ihlasla (samimiyetle) ve ihsanla( Allah’ı görüyormuşçasına) her daim fani olduğunu bilerek,  iyi olma iyilik yapma çabası ve gayreti içinde olmalı! Olmalı ki her an her saat vesvese veren düşüncelerden uzak durup, elindekiler ile bahtı ile yâr olmayı başarabilsin!!! Muhsine bir kul.