AÇIK MEKTUP

Ne kadarda çok kendini çaresiz kimsesiz hissediyorsun… Bak, alemlerdeki hareket ve deverana sen yanlış zannediyorsun… Çekilmez bir çile değildir ki hayat; balı da zehir ediyorsun…

“Özlem ülkesinden selam olsun sana! Yıkılmış viranenin içinde kendini sultan sanıyorsun” diyor şair bir beytinde. Haksız da değil hani…

"Kendini bilen Mevlasını bilir, Mevlasını bilen manasını bilir" demiş, büyükler. Bilmekte istersin aslında, fakat o kadar çok perdeler çekilmiş ki; önüne tam perdeyi çekecekken, perdeyi çeken ele takılır kalırsın. Onun yalancı hatırına yırtamazsın o perdeyi, ulaşamazsın hakikat(ler)e…

Manasını bilmediğin bir hayatı yaşamak zor olsa gerek. Hep derler dünya bir imtihan!... Halbuki; imtihan sınanmak, denenmek, tecrübe edilmek manalarındadır. Hep cevap anahtarı sonra belli olur.

Halbuki; bu imtihan başka bir imtihan, cevapları da suallerinin içinde peşinen verilmiş. Sanattan sanatkarı görsen, icattan mucidi görsen tüm mesele çözülecek. Boğuluyorsun! Bir damlada hakikat güneşinin ışığı ile aydınlansan, damlada boğulan sen, okyanusta yüzecek keyif edeceksin.

Ağlamayı da bilmiyorsun! Çünkü kime niçin ağladığını şaşırmışsın. Yazık değil mi? Akıttığın faydasız gözyaşlarına… Bak geçmişine! Geçmişte kaldı bak, geleceğine daha gelmedi. O vakit hakiki ömrünü şimdi bil ve dünde kaybettiklerini yarınında kaybetmemek için bugün ciddi çalış…

Anlamıyorum deme! Kendini anla ve O’nu an. O vakit anlamsız bir yaşamından manalara yükseleceksin. Kalabalıklarda sessiz oluşunu, sessizliğinde çığlıklarını kimse duymaz. Bağırmaktan vazgeç. O’na yönel. Bütün yönlerin sadece O’na döndüğü bir yöne. En öne, en önde...

“Özlem ülkesi” diyordu hani şair,  öz’lerin buluştuğu, hasretlerin bittiği bir ülke orası. Haydi ne duruyorsun yol al,  zamanı tespihine diz ve git. “Aminlerin izini sürüyorum gece gündüz, farkındayım geçen onca zamanın, uzakları bana yakın eden aminleri özlüyorum, aminleri dedirten duaları özlüyorum” diyor şair…

Evet sende özlüyorsun, özünü bilen herkes özlüyor ve sözünü ediyor bu aminsizliğe. Lugatta  ‘Amin’ : Yâ Rabbi! Öyle olsun, kabul eyle! (meâlinde olup, duânın sonunda söylenir). İncil'de iki yerde geçer. Tevrat'ta da geçer. İbranice ve Süryanicede de vardır. Hakikat, çok doğru, tamam mânâsındadır.

Şimdilerde ise herkesin aminlerini işitirsin, feryat edenler dua eder,  onlara amin dersin. Çeşit çeşit ihtiyaçları olan insanları görürsün onlarında dualarına amin dersin. Çaresizliğinde çare ararsın aradığın çarelere amin dersin.

Bazen dil ucuyla, bazen ellerini kaldırarak bazense boynunu büküp içinden aminler edersin. Aminlerinin içinde, amellerin saklıdır. Amellerinin içinde ise gerçek niyetin vardır. Riya mı? Gösteriş mi? Yoksa ihlas mı var? Elbet anlarsın…

Duan doğana uygun olduğu müddetçe kabuldür. Fıtratına yaratılışına letaif ve duyguların gelişimine maneviyatına amin tohumları ekmelisin. Aminlerde de bir hayat var bir ruh var ah bilsen! Nice ölüleri nasıl diriltir ihlas ile denilen bir amin.

Mevla kitabında sana duayı amini öğretir ve dedirtir: ’ bizi sıratı müstakime ulaştır bizi bağışla bize mağfiret et’. ve uzun uzun amin dersin ve orda kalırsın.

Senden istenen ameldir, fiildir, icraattır! Kuru bir söylem değil. İçini doldurmadığın her amin senden davacı, her dua senden davacı olacak anlamıyor musun?

AMANLARDAN AMAN

Aminler ameller bekliyor duanın kabulü için! İhlası bekliyor muhabbeti bekliyor ve samimi bir aşkı bekliyor. Ellerini uzatan yoksullar, çaresizler, zulüm görenler… Türlü türlü dert sahipleri aminleri bekliyor. Şimdi aminlerden bir amin olmalısın, yoksa amanlardan aman yaşayacaksın!